Kitabın Adı : Dağa Çıkan Kurt
Kitabın Yazarı : Halide Edip ADIVAR
Kitap Hakkında Bilgi :
“Uşak’a girerken düşündüm, Anadolu’da geçen yıllarımda yüz evden otuz eve eriyerek dağılan, ölen, erkeksiz ve kimsesiz köylerde Himmet çocuğun eşlerine rastlıyor, onlara memleketin hayat tarihinde birer ışık ve iz diye bakıyordum. Hayat diye, insanlık diye Anadolu’da ne kalmışsa gayretli kadınlarıyla bu küçük gündelik kahramanların insanüstü çalışmasından kalmıştı. Bunlardan bir tanesi kafamda ve kalbimde içimi kanatan bir çivi gibi saplanmış kalmıştır...”
Dağa Çıkan Kurt, Milli Mücadele’de sahne arkasında kalan kahramanların kitabı. Bir yandan işgal ordusuyla, bir yandan da açlıkla, hastalıkla savaşan Anadolu halkının ve Kuva-yı Milliye birliklerinin serüvenleri, bu hikâyelerde Halide Edib’in cephe gerisi tanıklığıyla sunuluyor.
Kitabın Özeti :
Olay bir şairin, bir yazara Fransız kurt masalını anlatması ile başlar. Şair, yazara söz vermesine rağmen dağa çıkan kurt hakkındaki şiirini bir türlü yazara gönderemez. Yazar beklemekten bıkar ve kendini kurt hülyaları içinde bulur. Karacaaahmet mezarlığı civarında fakir ve yoksul olan küçük bir evin çocuğudur.Babasını savaşta kaybetmiştir. Annesi her akşam eve geşmesini beklemekte ve getireceği ekmeği yiyerek karnını doyurur. Fakat o akşam annesi biraz gecikir. Sonunda annesi karşıda görünür. Fakat elinde ekmek yoktur. Aç kalacağını anlar. Vakit artık geç olmuştur ve yatarlar.
Çocuk yatakta annesi ise yarı tahta yarı hasır bir yatakta yatmaktadır. Gece çocuk yatağının üstünde bir şeylerin kıpırdadığını hisseder fakat bunun annesine anlatmaz. Hafifçe gözlerini açar. Karşısında savaştan çıktığı her halinden belli olan, her yanı yara bere içinde ve ağzından kan damlayan bir kurt durmaktadır. Bu durum babasının anlattığı bir kurtmasalını anımsatır.
Bir gün ormanda bütün hayvanlar birbirine girer. Bozulmadık yuva, ezilmedik çalı, çiğnenmedik ot kalmaz. Kısacası taş taş üstünde kalmaz. Uzun süre bu böyle devam eder. Hayvanlar birbiri ile konuşmazlar ve birbirine düşmanca hareket etmeye devam ederler. Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan ormanın en yaşlısı olan fil bir toplantı yapmak ister ve bütün hayvanların bir araya gelmesini ister. Toplantı yapılır ve toplantıda artık düşmanca tavırların bırakılacağı ve dostluk içinde yaşanması gerektiği kararına varılır.
Bu kararda şu sonuç çıkıyordu. Her hayvan kendi bölgesindehür ve serbest olarak gezebilecekti. Etçil hayvanlar bu duruma pek rıza göstermedi ama yine de boyun eğdiler. Otçul hayvanlar bu duruma çoktan razı idiler. Yine de hayvanlar arasında bir takım huzursuzluk olduğu meydandaydı. Sonunda bu huzursuzluğunun sebebinin kurt oldduğu ortaya çıktı. Topluca kurt diyarına saldırdılar. Yıkılmadık yer bırakmadılar. Kurt bu bozgun karşısında öcünü almak için dağa çıktı.
Anadolu’nun hastalık, yoksulluk, savaş ve cephelerde verdiği mücadeleler, cephe gerisinde yazarın şahit olduğu olaylar bir çok hikaye de farklı şekilde kitapta anlatılmıştır. Dağa Çıkan Kurt hikayesinde ise hayvanlar üzerinden anlatılan hikayede her hayvan bir ülkeyi temsil etmektedir. Eserdeki kurt Türkiye’dir.
Öğretmen ve öğrencilere yönelik kitap özetleri, kitap sınavları, kitap soruları ve eğitici hikayeler
Halide Edip ADIVAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halide Edip ADIVAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Kasım 2019 Cumartesi
14 Ekim 2019 Pazartesi
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı-2
26. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Peregrini ilk önce hangi işi yapmıştır?
A) Rahiplik
B) Müzisyenlik
C) Ressamlık
D) Nakkaşlık
E) Kâtiplik
27. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Emine’nin Tevfik’i terk edip babasının evine geri dönmesinin sebebi nedir?
A) Tevfik’in güvenilir biri olmadığını düşünmesi
B) Tevfik’in arkadaşlarına Emine’nin taklidini yapması
C) Birbirleriyle anlaşamamaları
D) İmam’ın rızasını geri kazanmak istemesi
E) Tevfik’in bakkalı iyi idare edememesi
28. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından İmam, Emine’yi evlatlıktan niçin reddetmiştir?
A) Emine’nin iyi bir evlat olmadığını düşünmesi
B) Babasının dediklerini önemsememesi
C) Emine’nin Tevfik ile evlenmesi
D) Mahalleliyle kavga etmesi
E) Emine’nin dini kuralları yok sayması
29. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’e kalan dükkânı neden Emine işletmeye başlamıştır?
A) Tevfik’in gelene geçene borç verip geri isteyememesi ve dükkânı iyi idare edememesi
B) Emine’nin dükkan işletmeyi çok sevmesi
C) Tevfik’in işleri bırakıp kahveye kaçması
D) Dükkanın Emine’ye miras bırakılması
E) Emine’nin kocasına yardım etmek istemesi
30. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik neden sürgüne yollanmıştır?
A) Padişah’a saygısızlık yapmış olması
B) Vatana ihanet etmiş olması
C) Tevfik’in Emine’nin taklidini yapmış olması ve bunun İslam hukukuna aykırı olduğunun düşünülmesi
D) Tiyatrosunda illegal şeyleri konu edinmesi
E) Paşalardan rüşvet talep etmesi
31. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’in sürülmesine kim mani olmak istemiştir?
A) Peregrini
B) Sabit Bey
C) Sabiha Hanım
D) Vehbi Dede
E) Hilmi Bey
32. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia nasıl bir ortamda yetişmiştir?
A) Eğlencenin bol olduğu rahat bir ortamda
B) Her çeşit insanın olduğu eşit bir ortamda
C) İmamın ve Emine’nin baskısı altında zoraki bir din anlayışı içerisinde
D) Sansürcü ve baskıcı yönetim anlayışının olduğu bir ortamda
E) Mutlu, huzurlu bir aile ortamında
33. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Sabiha Hanım Rabia’nın yeteneğinin geliştirilmesi için ne yapmıştır?
A) Onu özel bir okula göndermiştir.
B) Avrupa’da bir okulda eğitimini sağlamıştır.
C) Ona güzel elbiseler almıştır.
D) Rabia’ya Vehbi Dede ile Peregrini’nin özel dersler vermesini sağlamıştır.
E) Ona her mevlitte Kur’an okutmuştur.
34. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia’nın konakta müzik dersi alması için İmamı ikna eden kimdir?
A) Tevfik,
B) Sabiha Hanım
C) Hilmi Bey
D) Osman
E) Selim Paşa
35. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia’nın annesinin mi yoksa babasının mı yanında kalacağı nasıl belirlenmiştir?
A) Yazı tura atarak
B) İmam’ın kararıyla
C) Oy birliği sağlanarak
D) Selim Paşa’nın hakemliğinde Rabia’ya seçim hakkı verilerek
E) Mahkeme kararıyla
36. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Sabiha Hanım’ın, Rabia’yı korumaya almasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Güzel bir kız çocuğu olması
B) Çok güzel bir kız ve çok güzel konuşan birisi olması
C) İmam efendinin torunu olması
D) İyi bir aile terbiye alması
E) Kur’an ve Mevlit okuyup, güzel sesiyle herkesin ilgisini çekmesi
37. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Selim Paşa, Bilal’e ne teklif etmiştir?
A) Yeni bir iş vermeyi
B) Bilal’i Galatasaray Lisesi’ne yazdırmayı
C) Onun yanında çalışmasını
D) Vehbi Dede’den ders almayı
E) Hilmi Beyin Jön Türkler grubuna katılmasını
38. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Bilal, gelecekte nasıl biri olmayı hedeflemektedir?
A) Devletin kanunlarına göre hareket eden bir Zaptiye Nazırı olmayı
B) Tevfik gibi bir tiyatro oyuncusu olmayı
C) Babasının mesleğini devam ettirip bahçıvan olmayı
D) Vehbi Dede’den musiki dersleri alıp, iyi bir sanatkar olmayı
E) İmam’ın izinden giden biri olmayı
39. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Bayram Ağa Bilal ve Rabia’nın görüşmesini neden istemez?
A) Rabia’nın Bilal’in düşüncelerini kötü yönde etkilediğini düşündüğü için
B) Rabia İmam’ın kızı olduğu için
C) Bilal’in dengi olmadığını düşündüğü için
D) Rabia’yı sevmediği için
E) Etrafta dedikodu olmasını istemediği için
40. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia’ya annesinin öldüğünü kim söylemiştir?
A) Peregrini
B) İmam
C) Bilal
D) Vehbi Dede
E) Rakım
41. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik, karakola neden çağrılmıştır?
A) Tiyatrosunda Zati Bey’in taklidini yaptığı gerekçesiyle çağırılmıştır.
B) Mahallede kavga çıkardığı için
C) Saraya izinsiz girmeye çalıştığı için
D) Ajan olduğu düşünüldüğü için
E) Rakım Amcayı evinde zorla tuttuğu için
42. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik ‘i postaneye gönderen kimdir?
A) Hilmi Bey
B) Zati Bey
C) Muavin Rana Bey
D) Selim Paşa
E) Peregrini
43. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik neden postaneye gitmiştir?
A) Sürgünde tanıştığı arkadaşına mektup göndermek için
B) Posta pulu alıp Selim Paşa’ya götürmek için
C) Konsolosluğa yazı göndermek için
D) Hilmi Bey’e Fransa’dan gelen zararlı mektupları almak için
E) Köydeki yakınlarına para göndermek için
44. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Kız Tevfik” ile “Hilmi Bey” neden Şam’a sürgüne gönderilmişlerdir?
A) Hilmi Beyin hükümete karşı eylemlerde bulunması ve Tevfik’in ona yardım etmesi yüzünden
B) Adam öldürmeleri
C) Selim Paşa ile kavga etmeleri
D) Hapishaneden kaçmaları
E) İhbarcı oldukları için
45. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Peregrini neden İstanbul’dan ayrılmıştır?
A) Memleketine geri dönmek istediği için
B) Sinekli Bakkal ona sıkıntı vermeye başladığı için
C) Rabia’yı ve diğerlerini görmek istemediği için
D) Annesi öldüğü için
E) Selim Paşa’ya sinirlendiği için
46. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Peregrini Müslüman olduktan sonra ismini ne olarak değiştirmiştir?
A) Mahmut
B) Mehmet
C) Celaleddin
D) Osman
E) Şamil
47. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Vehbi Dede neden Rabia’ya Peregrini’nin dengi olmadığını söylemiştir?
A) Aralarındaki yaş farkının çok fazla olmasından dolayı
B) Peregrini’nin dininin, kültürünün ve yaşam biçiminin Rabia’nınkinden çok farklı olması
C) Maddi durumları farklı olduğu için
D) Peregrini’yi sevmediği için
E) Rabia’nın evliliği kaldıramayacağını düşündüğü için
48. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia’nın eğitimiyle kim ilgilenmiştir?
A) Sabiha Hanım
B) Selim Bey
C) Hilmi Bey
D) Tevfik
E) İmam
49. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’in lakabı neden “Kız Tevfik”tir?
A) Aslında kız olmasından dolayı
B) Tiyatrolarında kız kılığına girip oynamasından ve de zayıf çelimsiz bir görünüşü olmasından dolayı
C) Kızı olduğundan dolayı
D) Küçükken hep kızlarla oynadığından dolayı
E) Yazar öyle istemiştir o yüzden
50. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’in kızı Rabia’yı Kuran okuması için kim çağırmıştır?
A) Peregrini
B) Hilmi Bey
C) Sabiha Hanım
D) Zati Bey
E) Dante
51. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik, Şam’daki sürgünden döndüğünde nasıl karşılanmıştır?
A) Sinekli Bakkal’da yetişmiş bir halk kahramanı gibi
B) Sıradan bir insan gibi
C) Vatan haini gibi
D) Sürgünden gelmiş gibi
E) Sevinçle
CEVAP ANAHTARI:
26-A 27-B 28-C 29-A 30-C
31-C 32-C 33-D 34-E 35-D
36-E 37-B 38-A 39-C 40-A
41-A 42-A 43-D 44-A 45-D
46-D 47-B 48-A 49-B 50-C 51-A
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı-1 için tıklayınız...
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler için tıklayınız...
16 Nisan 2019 Salı
Ateşten Gömlek (Halide Edip Adıvar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler
Kitabın Adı: Ateşten Gömlek
Kitabın Yazarı: Halide Edip Adıvar
Kitabın Konusu :
Kitap, İzmir’in işgali üzerine şehri kurtarmaya amaçlayan milli mücadele kahramanlarının hedeflerine nasıl ulaştığı konusunu anlatmaktadır.
Kitabın Konusu :
Kitap, İzmir’in işgali üzerine şehri kurtarmaya amaçlayan milli mücadele kahramanlarının hedeflerine nasıl ulaştığı konusunu anlatmaktadır.
Kitabın Özeti :
Kitabın hemen hemen tamamı Peyami’nin hatıra defterinden ibarettir. Peyami, Ankara’da Cebeci hastanesinde yatarken 4 kasım ile 17 Aralık 1921 tarihleri arasında kırk üç gün zarfında hatırladıklarını bir deftere yazmıştır. Bunun dışında yine Peyami’nin ağzından İhsan ile Cemal’i hatırlayan on bir sayfalık bir bölüm ile, Peyami öldükten sonra onun kimliğini açıklayan tek sayfalık bir ‘sonuç’ bölümü vardır.
Peyami Dışişleri mesleğini seçen bir gençtir. Kurtuluş Savaşında hem başından yaralanmış hem de bacaklarını kaybetmiştir. Cebeci Hastanesi’nde yattığı sırada bir yandan hatıralarını yazmaktadır. Kendisine savaş sırasında da emir erliğini yapan Salim ona refakkat etmekte, bakımını üstlenmektedir. Doktorlar bir ameliyatla kafatasını açarak, savaş sırasında içinde kaldığı sanılan bir kurşunu arayacaktır.
Romanın akışı içinde Peyami’de önemli bir değişme olur. Hikayenin başladığı ana kadar silik, cansız bir hariciye memurudur. Kendisini ‘züppe bir genç’ olarak tanımlamaktadır. İzmirli zengin bir ailenin kızı olan annesiyle birlikte Şişli’de oturmaktadırlar.
Hatıra Defteri’ne göre bu tarihten on iki yıl kadar önce Peyami’nin akrabası olan Ayşe, amca çocuğu olan Peyami’nin annesi tarafından İzmir’den onunla evlendirmek üzere İstanbul’a davet edilmiş ama Peyami bu evliliği istememiş, bavulunu toplayıp Almanya’ya kaçmıştır. Bunun üzerine onuruna çok düşkün olan Ayşe, bir daha hiçbir zaman Peyami ile evlenmemeyi aklına koymuştur. Nitekim İstanbul’da tanıştığı Peyami’nin babasının akrabalarından eski bir hariciyeci olan Mukbil bey ile evlenir. Ayşe’nin kardeşi Cemal de subaylık mesleğini seçmiş bir akrabadır. Harbiye Nezareti’ndeki Binbaşı İhsan ile müterakenin ilk zamanlarından itibaren çok iyi anlaşmaktadırlar. O sırada kahramanların hepsi İstanbul’da bulunmaktadır.
Peyami’nin annesi Şişli’deki evin kabul salonuyla o günlerin kibar, tanınmış, sözü geçen bir kadınıdır. Peyami’lerin sosyal yaşamı Büyükada ile Şişli arasında gidip gelmektedir. Kadınlar arasındaki propagandayı o idare etmektedir. Şişli ve Büyükada arasındaki dedikoduların ve kukla oyunlarının hepsi onların salonlarından geçmektedir. Bu salonların sürekli konukları İngiliz taraftarlarıdır. Savaşlardan bıkmışlardır. Onlara göre kurtuluş İngiliz hakimiyetini kabul etmektir. Peyami de bu hayatın ve bu düşüncelerin bir parçasıdır. İstanbul’da çeşit çeşit inanç, türlü türlü çalışma yürütülmektedir. Özellikle manda taraftarları, ülkeyi bir başka devletin boyunduruğu altına koymak isteyenler çok çalışmaktadırlar. Bunlardan Salime Hanım tam bir ittihatçı düşmanıdır ve İngiliz mandasının kuvvetli savunucusudur.
Bu günlerde neredeyse dünyanın her yanındaki cephelerde savaşmış olan kuzen Cemal Bey istanbul’dadır ve Erkanı Harbe (Harp Akademesi) devam etmekte, akraba olduğu için bazen Şişli’deki evde kalmaktadır. Peyami ve Cemal iyi arkadaş olurlar. Cemal cumhuriyetçi fikirleri savunmaktadır. Hergün Hariciyeden Peyami’yi almakta, birlikte zabitlerin oturduğu kahveye gitmektedirler. Orada subayların ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili tartışmalarından Peyami giderek zevk almaktadır. Bir gün birlikte iken bir başka subay olan İhsan ile karşılaşırlar. Aslında İhsan ve cemaal birbirini çok sevmemektedirler. Ama ikisi de Peyami ile iyi arkadaş olduğundan hep birlikte olmaya, birlikte gezmeye başlarlar. Peyamilerin salonundaki tartışmalara İhsan Bey de katılmaktadır.
Bir gün İzmir’e Yunanlıların çıktığı haberi gelir. (15.5.1919) Ayşe’nin kocasını, küçük oğlunu, birçok suçsuz insanla birlikte süngülemişler, delik deşik etmişlerdir. Beş yaşındaki oğlu tek bir kurşunla can vermiş, Ayşe de kolundan yaralanmıştır. Ayşe bir İtalyan ailenin yanına sığınarak, İzmir’i terkeder ve İstanbul’a Peyamiler’in evine gelir. Ayşe’yi iskelede karşılamaya Peyami ve Cemal birlikte giderler. İhsan’la kaarşılaşırlar. İhsan’ın yardımıyla Ayşe’yi sağ salim Şişli’deki eve getirirler. Ayşe siyah giysiler içinde, yaralı kolu beyaz sargılıı olarak, duru beyaz tenli, yeşil gözlü iri kızıl dudaklı, burnu biraz uzunca ama çok etkili bir kadındır. Gören erkeğin ondaki heyecandan, sıcaklıktan etkilenmemesi mümkün değildir. İhsan daha ilk karşılaşmalarında hemen etkisi altına girmiştir.
Ulusal coşku içinde çalkalanan İstanbul’da bir yandan protesto mitingleri yapılmaktadır. Fatih mitingi yapılmıştır. Günün birinde Sultanahmet Meydanı’nda büyük bir miting yapılır. Mitinge kadın, erkek, çoluk çocuk büyük kalabalıklar katılmıştır. Asıl gelenler İstanbul’un arka, yoksul mahallerinde yaşayan insanlardır. Camilerin minarelerinin arasına siyah bayraklar asılmıştır. Halk Sultanahmed meydanına sanki ülke kurtuluncaya kadar dövüşmek için and içmeye gelmiştir. Ayşe, İhsan ve Peyami de bu mitinge katılır. Meydaandaa Almaan İmparaaoru çeşmesinin basamaklarına çıkarak izlemeye çalışırlar ancak yüzbin insanın doldurduğu alanda bir şey duymaları mimkün değildir. Ancak havadaki ccoşku herkesi etkilemiştir. Ayşe ağlamaktadır. Peyami bile içinin coşkuyla dolduğunu hisseder.
Peyami’nin duygu ve düşünceleri giderek değişmektedir. Ayşe’yi yakından tanıdıkça ve özellikle Sultanahmed mitinginden sonra bilincinde uyanmalar olur. Bir yanda Şişli hanımları, köprünün öteki yanında Darülfünün (üniversite) öğrencileri, genç öğretmenler, şairler, miting meydanlarını dolduran tek bacaklı aakerler. Peyami o gün asıl Türkiye’yi ilk kez gördüğünü anlar. Züppe Peyami Ayşe’nin aşkıyla çok değişmiş, İzmir’in kurtuluşu yolunda can vermeye hazır hale gelmiş bir vatanperver olmuştur.
Bir İngiliz gazetecisi ve Salime Hanım’ın bulunduğu ve Yunan işgalinin konuşulacağı bir salon toplantısında Ayşe “Çanakkaledeki kayıpları nedeniyle İngilizlerden özür dilenmesinin gerektiği” fikrine çok keskin bir dille hem de düzgün bir Fransızca ile itiraz edince herkesi şaşırtır ve etkiler. Sakin, konuşmayan, cahil bir taşralı olarak sanılan Ayşşe’nin bilgisi ve coşkusu birileirni tedirgin etmiştir. Bu arada Peyami’nin annesi de evdeki düzeninin bozulmasını istemez vve Ayşe’yi evinde tehlikeli olarak görmeye başlar. Ayşe’nin İstanbul’daki varlığı ve İzmir’den yaralı olarak gelmiş olduğu düşman kuvvetlerinin taraftarları arasında giderek yayılır. Ayşe annesi ile Peyami’ninn konuşmalarını duyar, kısa sürede evden ayrılır ve Gedikpaaşa’da iki odalı bir ev kiralayarak taşınır. İzmir’den gelirken yanında getirdiği paraları İstanbul’dan Anadolu’ya kaçan subayların yol harcamaları için kullanan genç kadın kendi geçimini dantel örerek ve çocuklara ders vererek sağlamaktadır.
Protesto mitingleri, gösteriler sürmektedir. Yaşlı insanlar, kdın ve gençler sokakları, meydanları doldurmaktadır. İstanbul’da birbirinden farklı çevrelerde bir mücadele arzusu uyanmıştır. Tam bu günlerde İstanbul İngilizler tarafından işgal edilir. Kentin üstünden geçen küçük uçaklar bomba yağdırmaktadır. Kentin her yanında kan gövdeyi götürmekte, kesik kol ve bacaklar sokaklarda bırakılmakta, ölüler sağlar birbirine karışmaktadır. Bu uçak saldırılarının birinde Peyami korkudan fenalık geçirir ve yanında olan İhsan ve Cemal’in yardımıyla eve döner. İşgalciler kendilerine muhalif olanların ileri gelenlerini sürgüne göndermeye başlarlar. Ayşe’nin de evi aranır. Ayşe hiç kimse ile konuşmamakta, sadece komşusu sebzecilik yapan Zeynep Hanımla arkadaşlık yapmakta, onun aracılığıyla arkadaşlarıyla haberleşmektedir.
Ayşe İstanbullu gençlerin gözünde İzmir’in ve kurtuluşun sembolüdür. İhsan ile Cemal Anadolu’ya geçerler. Şidetli bir tifo geçiren Peyami ile bir türrlü haberleşemeyen Ayşe sonunda onun iyleşmesiyle birlikt bir kağnıya atlayarak Kuva-yı Milliye’ye katılmak üzere Anadoluya geçerler. Kılık değiştirmiş, köylü giysileri edinmişlerdir. Eşyalarını kömür çuvalları altına saklamışlardır. Yollarda arama yapıldığı için Bursa üzerinden gidemezler ve çetin dağ yollarından geçerek sonunda Kandıra’nın köylerinde İhsan’a kavuşurlar. Peyami ile İhsan hastabakıcılık yapan Ayşe’yi içten içe sevmeye başlamışlardır. Bu aşk her ikisi içinde bir ateşten gömlek olmuştur. İhsan ve arkadaşları önce Bolu, Düzce ve Adapazarı tarafındaki ayaklanmaları bastırmaya çalışan ve halkı İstanbul Hükümetine karşı için örgütlemeye çalışan Kuva-yi Milliye güçlerine yardım ederler. Önce Adapazarı ve Geyve civarında halife ordusu ile çarpışırlar.
Ulusal harekete karşı gelmek isteyen köyleri yola getirirler. Çeteler de birbiri ile kavga etmetedir. Kimi Padişah taraftarıdır, kimi Kuvayı Milliye’yi benimsemiştir. Bu arada Mehmet Çavuş aralarına katılır. Peyami de artık bir işe yaramak ve Ayşe’nin gözünde değer kazanabilmek için savaşa fiilen katılmak ister ve Mehmet Çavuş’tan silah kullanmayı öğrenir. Doğançay’dan sonra Eskişehir’e giderler. Bu bölgede yaptıkları mücadele sırasında tanıdıkları anası, babası, Yunanlılar tarafından öldürülen yeşil gözlü, genç köylü kızı Kezban ise karşılık görmeyen bir sevda ile İhsan’ı sevmekte ve onu da beraberlerinde götürmeleri için yalvarmaktadır. Ama İhsan’ın bu genç kızı götürebileceği uygun bir ortam yoktur. Kezban ise Ayşe’yi kıskanmakta ve şehirli kadın gibi yaralılara bakabileceğini söylemektedir. İhsan sert bir şekilde Kezban’a köyünde kalmasının daha iyi olacağını söyler.
Adapazarı’ndaki ihtilalcilerin dize getirilmesinde çok önemli yararlılıklar gösteren Ahmed Rıfkı’nın ölümüyle çok sarsılan, onu gömmeden ayrılmamakta direnen ve günlerce çevresiyle ilgilenmeyen Ayşe ikisi arasındaki bu tartışmayla ilgilenir. İhsan’la arasında sözden çok bakışların ve duyguların konuştuğu bir düello geçer. Kezban İhsan’ı, Mehmet Çavuş’ta Kezban’ı sevmektedir. Elinde bir miktar birikmiş parası vardır ve Kezban’la evlenmek istemektedir. Mehmet Çavuş Peyami’yi yaralama pahasına Kezban’ı kaçırır. Bir süre ikisinden de haber alamazlar.
Bu arada İhsan ve Peyami Konya’daki isyanı bastırmakla görevlendirilir. Mehmet çavuş artık karşı cephededir. Köylüleri yaalan yanlış bilgilerle kandırmış, İhsan Bey’e ve subaylaarına eğlence amaçlı bir toplaantıyı bahane ederek pusu kurmuştur. İhsan ve arkadaşları pusuda yaakalanır, arkaadaaşları ölür, İhsan tutuklanır. Ama Kezban’ın kaçıp kilometrelerce yolu yürüyerek haber vermesi sayesinde arkadaşları İhsan’ı kurtarırlar ve Mehmet Çavuş’u asarlar. Kezban’ın eşyaları ise bir ırmağın kıyısında bulunur. Kerzban kayıplara karışmıştır.
Peyami’yi dil bilgisinden yararlanmak üzere mütercim olarak Milli Müdafa’ya verirler. Peyami Ankara’ya gelir, Ayşe ise hemşire olmuş, Eskişehir’e gitmiştir. İhsan sessiz ve çelikten bir insan gibi, yorulmak bilmeden didinir, çalışır. Alay kumandanı olmuştur. Hepsi Ayşe’nin, İzmir kızının peşinde İzmir yolunda ölmeye söz vermişlerdir. Bu sıtmayla sanki arkalarına ateşten bir gömlek giymişlerdir. Peyami büyük bir uğraştan sonra kendini İhsan’ın komutası altındaki birliğe verdirir. İhsan bir akşam Peyami’ye Ayşe’yi nasıl yana yana sevdiğini anlatır.
İkinci İnönü Savaşı’nda başını kurşunlara uzatarak ölümü beklemiştir. Metristepe’de göğsünden bir kurşun yiyerek bayıldığı zama herşeyin bittiğine hükmetmiştir. Çok kan kaybeden İhsan’ı hastanede yer olmadığından otelde küçük bir odaya yatırırlar. Ayşe sabahları gelir, yarasını gözden geçirir, çarşaflarını değiştirir, derecesini alır. İhsan öğleye kadar hep bunu yaşamak için vakit geçirir. Bir akşam Ayşe’yle İzmir’e inecekleri günü konuşurlar. İzmir’e girenin ilk kendisi olmak şartıyla Ayşe’den kendisi ile evlenmesini ister. Ayşe bu sözü vermeden mantosunu alarak kaçmaya çalışır. İhsan, yarasını açarak intihara kalkışır. Ayşe de ister istemez geri dönmek zorunda kalır.
Rastlantılar İhsan’a fena bir oyun oynar. Hava değişimi için Ankara’ya gönderilir. Orada İhsan’ın isteğine aykırı olarak, bir amca kızını onunla evlendirmeye kalkarlar. İhsan bunu kabul etmez ama dönüşte trenn binerken amcasının kızına, onu öperek veda eder. İşte kötü rastlantı burada kendini gösterir. Ayşe bu sahneyi görmüştür. İzmir’in kızı, o günden sonra İzmir’den başka hiç bir şeyi düşünmez olur. İhsan’da yırtıcı bir savaş başlamıştır. Dışından düşmanla içinden kendi kendisiyle savaşmaktadır. İhsan, Sakarya Savaşı sıraasında bir saldırı sırasında, tırmandığı tepenin en yüksek noktasında bir makineli ateşiyle vvrulur, Peyami’nin kolları arasında hayatını kaybeder. Hemşire Ayşe de bu saldırı sırasında vurulanlar arasındadır. Peyami br seyde içinde bir asker kaputu altında onu bulur. Hemşire gömleği kana bulanmıştır. Sol kaşının üzerinden iri bir yara almıştır. Ayşe’nnin şehit oluşu hazindir. Sıhhiye bölüğünde çalışırken komutanın şehit oluşu haberi gelince dayanamamış, fırlamış, ileri, en ileri hatta kadar koşmuştur. Peşinden koşanlar onu yakalayamamıştır. Tam o sırada bir top mermisi parçasının isbetiyle vurulmuştur.
Peyami Ayşe’yi de İhsan’ı da Gökçepınar’da yan yana gömdürür. Niyeti İzmir’e en önde girip, bunu Gökçepınar’da yatan Ayşe’ye anlatmaktır. Çünkü Peyami’ye göre Ayşe hiç kimseyi sevmemiştir. Onun seveceği insan İzmir’e ilk girecek olandır. Tekrar cepheye dönen Peyami’de bir top mermisi ile vurulur ve iki bacağını da kaybeder. Cemal de şehit düşer.
Peyami’nin hatıra defteri burada biter. Romanın sonuna eklenen bir nottan anladığımıza göre kafasından kurşun çıkarılırken ameliyat sırasında Peyami ölmüştür. Cebeci Hastanesi’nin iki doktoru bu konuda konuşurlar. Yedek asteğmen Peyami Efendi’nin kağıtları incelenmiştir. Ne İhsan adında bir alay komutanı bulunmuştur. Ne de Ayşe adında bir hemşire. Peyami’nin akrabası da bulunmamıştır. Bu nedenle iki doktor, hatıra defterindeki olayların kafasına kurşun girmesinden ileri gelen hayaller olduğuna karar verirler.
Kısaca Özeti:
Kitabın hemen hemen tamamı Peyami’nin hatıra defterinden ibarettir. Peyami, Ankara’da Cebeci hastanesinde yatarken 4 kasım ile 17 Aralık 1921 tarihleri arasında kırk üç gün zarfında hatırladıklarını bir deftere yazmıştır. Bunun dışında yine Peyami’nin ağzından İhsan ile Cemal’i hatırlayan on bir sayfalık bir bölüm ile, Peyami öldükten sonra onun kimliğini açıklayan tek sayfalık bir ‘sonuç’ bölümü vardır.
Peyami Dışişleri mesleğini seçen bir gençtir. Kurtuluş Savaşında hem başından yaralanmış hem de bacaklarını kaybetmiştir. Cebeci Hastanesi’nde yattığı sırada bir yandan hatıralarını yazmaktadır. Kendisine savaş sırasında da emir erliğini yapan Salim ona refakkat etmekte, bakımını üstlenmektedir. Doktorlar bir ameliyatla kafatasını açarak, savaş sırasında içinde kaldığı sanılan bir kurşunu arayacaktır.
Romanın akışı içinde Peyami’de önemli bir değişme olur. Hikayenin başladığı ana kadar silik, cansız bir hariciye memurudur. Kendisini ‘züppe bir genç’ olarak tanımlamaktadır. İzmirli zengin bir ailenin kızı olan annesiyle birlikte Şişli’de oturmaktadırlar.
Hatıra Defteri’ne göre bu tarihten on iki yıl kadar önce Peyami’nin akrabası olan Ayşe, amca çocuğu olan Peyami’nin annesi tarafından İzmir’den onunla evlendirmek üzere İstanbul’a davet edilmiş ama Peyami bu evliliği istememiş, bavulunu toplayıp Almanya’ya kaçmıştır. Bunun üzerine onuruna çok düşkün olan Ayşe, bir daha hiçbir zaman Peyami ile evlenmemeyi aklına koymuştur. Nitekim İstanbul’da tanıştığı Peyami’nin babasının akrabalarından eski bir hariciyeci olan Mukbil bey ile evlenir. Ayşe’nin kardeşi Cemal de subaylık mesleğini seçmiş bir akrabadır. Harbiye Nezareti’ndeki Binbaşı İhsan ile müterakenin ilk zamanlarından itibaren çok iyi anlaşmaktadırlar. O sırada kahramanların hepsi İstanbul’da bulunmaktadır.
Peyami’nin annesi Şişli’deki evin kabul salonuyla o günlerin kibar, tanınmış, sözü geçen bir kadınıdır. Peyami’lerin sosyal yaşamı Büyükada ile Şişli arasında gidip gelmektedir. Kadınlar arasındaki propagandayı o idare etmektedir. Şişli ve Büyükada arasındaki dedikoduların ve kukla oyunlarının hepsi onların salonlarından geçmektedir. Bu salonların sürekli konukları İngiliz taraftarlarıdır. Savaşlardan bıkmışlardır. Onlara göre kurtuluş İngiliz hakimiyetini kabul etmektir. Peyami de bu hayatın ve bu düşüncelerin bir parçasıdır. İstanbul’da çeşit çeşit inanç, türlü türlü çalışma yürütülmektedir. Özellikle manda taraftarları, ülkeyi bir başka devletin boyunduruğu altına koymak isteyenler çok çalışmaktadırlar. Bunlardan Salime Hanım tam bir ittihatçı düşmanıdır ve İngiliz mandasının kuvvetli savunucusudur.
Bu günlerde neredeyse dünyanın her yanındaki cephelerde savaşmış olan kuzen Cemal Bey istanbul’dadır ve Erkanı Harbe (Harp Akademesi) devam etmekte, akraba olduğu için bazen Şişli’deki evde kalmaktadır. Peyami ve Cemal iyi arkadaş olurlar. Cemal cumhuriyetçi fikirleri savunmaktadır. Hergün Hariciyeden Peyami’yi almakta, birlikte zabitlerin oturduğu kahveye gitmektedirler. Orada subayların ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili tartışmalarından Peyami giderek zevk almaktadır. Bir gün birlikte iken bir başka subay olan İhsan ile karşılaşırlar. Aslında İhsan ve cemaal birbirini çok sevmemektedirler. Ama ikisi de Peyami ile iyi arkadaş olduğundan hep birlikte olmaya, birlikte gezmeye başlarlar. Peyamilerin salonundaki tartışmalara İhsan Bey de katılmaktadır.
Bir gün İzmir’e Yunanlıların çıktığı haberi gelir. (15.5.1919) Ayşe’nin kocasını, küçük oğlunu, birçok suçsuz insanla birlikte süngülemişler, delik deşik etmişlerdir. Beş yaşındaki oğlu tek bir kurşunla can vermiş, Ayşe de kolundan yaralanmıştır. Ayşe bir İtalyan ailenin yanına sığınarak, İzmir’i terkeder ve İstanbul’a Peyamiler’in evine gelir. Ayşe’yi iskelede karşılamaya Peyami ve Cemal birlikte giderler. İhsan’la kaarşılaşırlar. İhsan’ın yardımıyla Ayşe’yi sağ salim Şişli’deki eve getirirler. Ayşe siyah giysiler içinde, yaralı kolu beyaz sargılıı olarak, duru beyaz tenli, yeşil gözlü iri kızıl dudaklı, burnu biraz uzunca ama çok etkili bir kadındır. Gören erkeğin ondaki heyecandan, sıcaklıktan etkilenmemesi mümkün değildir. İhsan daha ilk karşılaşmalarında hemen etkisi altına girmiştir.
Ulusal coşku içinde çalkalanan İstanbul’da bir yandan protesto mitingleri yapılmaktadır. Fatih mitingi yapılmıştır. Günün birinde Sultanahmet Meydanı’nda büyük bir miting yapılır. Mitinge kadın, erkek, çoluk çocuk büyük kalabalıklar katılmıştır. Asıl gelenler İstanbul’un arka, yoksul mahallerinde yaşayan insanlardır. Camilerin minarelerinin arasına siyah bayraklar asılmıştır. Halk Sultanahmed meydanına sanki ülke kurtuluncaya kadar dövüşmek için and içmeye gelmiştir. Ayşe, İhsan ve Peyami de bu mitinge katılır. Meydaandaa Almaan İmparaaoru çeşmesinin basamaklarına çıkarak izlemeye çalışırlar ancak yüzbin insanın doldurduğu alanda bir şey duymaları mimkün değildir. Ancak havadaki ccoşku herkesi etkilemiştir. Ayşe ağlamaktadır. Peyami bile içinin coşkuyla dolduğunu hisseder.
Peyami’nin duygu ve düşünceleri giderek değişmektedir. Ayşe’yi yakından tanıdıkça ve özellikle Sultanahmed mitinginden sonra bilincinde uyanmalar olur. Bir yanda Şişli hanımları, köprünün öteki yanında Darülfünün (üniversite) öğrencileri, genç öğretmenler, şairler, miting meydanlarını dolduran tek bacaklı aakerler. Peyami o gün asıl Türkiye’yi ilk kez gördüğünü anlar. Züppe Peyami Ayşe’nin aşkıyla çok değişmiş, İzmir’in kurtuluşu yolunda can vermeye hazır hale gelmiş bir vatanperver olmuştur.
Bir İngiliz gazetecisi ve Salime Hanım’ın bulunduğu ve Yunan işgalinin konuşulacağı bir salon toplantısında Ayşe “Çanakkaledeki kayıpları nedeniyle İngilizlerden özür dilenmesinin gerektiği” fikrine çok keskin bir dille hem de düzgün bir Fransızca ile itiraz edince herkesi şaşırtır ve etkiler. Sakin, konuşmayan, cahil bir taşralı olarak sanılan Ayşşe’nin bilgisi ve coşkusu birileirni tedirgin etmiştir. Bu arada Peyami’nin annesi de evdeki düzeninin bozulmasını istemez vve Ayşe’yi evinde tehlikeli olarak görmeye başlar. Ayşe’nin İstanbul’daki varlığı ve İzmir’den yaralı olarak gelmiş olduğu düşman kuvvetlerinin taraftarları arasında giderek yayılır. Ayşe annesi ile Peyami’ninn konuşmalarını duyar, kısa sürede evden ayrılır ve Gedikpaaşa’da iki odalı bir ev kiralayarak taşınır. İzmir’den gelirken yanında getirdiği paraları İstanbul’dan Anadolu’ya kaçan subayların yol harcamaları için kullanan genç kadın kendi geçimini dantel örerek ve çocuklara ders vererek sağlamaktadır.
Protesto mitingleri, gösteriler sürmektedir. Yaşlı insanlar, kdın ve gençler sokakları, meydanları doldurmaktadır. İstanbul’da birbirinden farklı çevrelerde bir mücadele arzusu uyanmıştır. Tam bu günlerde İstanbul İngilizler tarafından işgal edilir. Kentin üstünden geçen küçük uçaklar bomba yağdırmaktadır. Kentin her yanında kan gövdeyi götürmekte, kesik kol ve bacaklar sokaklarda bırakılmakta, ölüler sağlar birbirine karışmaktadır. Bu uçak saldırılarının birinde Peyami korkudan fenalık geçirir ve yanında olan İhsan ve Cemal’in yardımıyla eve döner. İşgalciler kendilerine muhalif olanların ileri gelenlerini sürgüne göndermeye başlarlar. Ayşe’nin de evi aranır. Ayşe hiç kimse ile konuşmamakta, sadece komşusu sebzecilik yapan Zeynep Hanımla arkadaşlık yapmakta, onun aracılığıyla arkadaşlarıyla haberleşmektedir.
Ayşe İstanbullu gençlerin gözünde İzmir’in ve kurtuluşun sembolüdür. İhsan ile Cemal Anadolu’ya geçerler. Şidetli bir tifo geçiren Peyami ile bir türrlü haberleşemeyen Ayşe sonunda onun iyleşmesiyle birlikt bir kağnıya atlayarak Kuva-yı Milliye’ye katılmak üzere Anadoluya geçerler. Kılık değiştirmiş, köylü giysileri edinmişlerdir. Eşyalarını kömür çuvalları altına saklamışlardır. Yollarda arama yapıldığı için Bursa üzerinden gidemezler ve çetin dağ yollarından geçerek sonunda Kandıra’nın köylerinde İhsan’a kavuşurlar. Peyami ile İhsan hastabakıcılık yapan Ayşe’yi içten içe sevmeye başlamışlardır. Bu aşk her ikisi içinde bir ateşten gömlek olmuştur. İhsan ve arkadaşları önce Bolu, Düzce ve Adapazarı tarafındaki ayaklanmaları bastırmaya çalışan ve halkı İstanbul Hükümetine karşı için örgütlemeye çalışan Kuva-yi Milliye güçlerine yardım ederler. Önce Adapazarı ve Geyve civarında halife ordusu ile çarpışırlar.
Ulusal harekete karşı gelmek isteyen köyleri yola getirirler. Çeteler de birbiri ile kavga etmetedir. Kimi Padişah taraftarıdır, kimi Kuvayı Milliye’yi benimsemiştir. Bu arada Mehmet Çavuş aralarına katılır. Peyami de artık bir işe yaramak ve Ayşe’nin gözünde değer kazanabilmek için savaşa fiilen katılmak ister ve Mehmet Çavuş’tan silah kullanmayı öğrenir. Doğançay’dan sonra Eskişehir’e giderler. Bu bölgede yaptıkları mücadele sırasında tanıdıkları anası, babası, Yunanlılar tarafından öldürülen yeşil gözlü, genç köylü kızı Kezban ise karşılık görmeyen bir sevda ile İhsan’ı sevmekte ve onu da beraberlerinde götürmeleri için yalvarmaktadır. Ama İhsan’ın bu genç kızı götürebileceği uygun bir ortam yoktur. Kezban ise Ayşe’yi kıskanmakta ve şehirli kadın gibi yaralılara bakabileceğini söylemektedir. İhsan sert bir şekilde Kezban’a köyünde kalmasının daha iyi olacağını söyler.
Adapazarı’ndaki ihtilalcilerin dize getirilmesinde çok önemli yararlılıklar gösteren Ahmed Rıfkı’nın ölümüyle çok sarsılan, onu gömmeden ayrılmamakta direnen ve günlerce çevresiyle ilgilenmeyen Ayşe ikisi arasındaki bu tartışmayla ilgilenir. İhsan’la arasında sözden çok bakışların ve duyguların konuştuğu bir düello geçer. Kezban İhsan’ı, Mehmet Çavuş’ta Kezban’ı sevmektedir. Elinde bir miktar birikmiş parası vardır ve Kezban’la evlenmek istemektedir. Mehmet Çavuş Peyami’yi yaralama pahasına Kezban’ı kaçırır. Bir süre ikisinden de haber alamazlar.
Bu arada İhsan ve Peyami Konya’daki isyanı bastırmakla görevlendirilir. Mehmet çavuş artık karşı cephededir. Köylüleri yaalan yanlış bilgilerle kandırmış, İhsan Bey’e ve subaylaarına eğlence amaçlı bir toplaantıyı bahane ederek pusu kurmuştur. İhsan ve arkadaşları pusuda yaakalanır, arkaadaaşları ölür, İhsan tutuklanır. Ama Kezban’ın kaçıp kilometrelerce yolu yürüyerek haber vermesi sayesinde arkadaşları İhsan’ı kurtarırlar ve Mehmet Çavuş’u asarlar. Kezban’ın eşyaları ise bir ırmağın kıyısında bulunur. Kerzban kayıplara karışmıştır.
Peyami’yi dil bilgisinden yararlanmak üzere mütercim olarak Milli Müdafa’ya verirler. Peyami Ankara’ya gelir, Ayşe ise hemşire olmuş, Eskişehir’e gitmiştir. İhsan sessiz ve çelikten bir insan gibi, yorulmak bilmeden didinir, çalışır. Alay kumandanı olmuştur. Hepsi Ayşe’nin, İzmir kızının peşinde İzmir yolunda ölmeye söz vermişlerdir. Bu sıtmayla sanki arkalarına ateşten bir gömlek giymişlerdir. Peyami büyük bir uğraştan sonra kendini İhsan’ın komutası altındaki birliğe verdirir. İhsan bir akşam Peyami’ye Ayşe’yi nasıl yana yana sevdiğini anlatır.
İkinci İnönü Savaşı’nda başını kurşunlara uzatarak ölümü beklemiştir. Metristepe’de göğsünden bir kurşun yiyerek bayıldığı zama herşeyin bittiğine hükmetmiştir. Çok kan kaybeden İhsan’ı hastanede yer olmadığından otelde küçük bir odaya yatırırlar. Ayşe sabahları gelir, yarasını gözden geçirir, çarşaflarını değiştirir, derecesini alır. İhsan öğleye kadar hep bunu yaşamak için vakit geçirir. Bir akşam Ayşe’yle İzmir’e inecekleri günü konuşurlar. İzmir’e girenin ilk kendisi olmak şartıyla Ayşe’den kendisi ile evlenmesini ister. Ayşe bu sözü vermeden mantosunu alarak kaçmaya çalışır. İhsan, yarasını açarak intihara kalkışır. Ayşe de ister istemez geri dönmek zorunda kalır.
Rastlantılar İhsan’a fena bir oyun oynar. Hava değişimi için Ankara’ya gönderilir. Orada İhsan’ın isteğine aykırı olarak, bir amca kızını onunla evlendirmeye kalkarlar. İhsan bunu kabul etmez ama dönüşte trenn binerken amcasının kızına, onu öperek veda eder. İşte kötü rastlantı burada kendini gösterir. Ayşe bu sahneyi görmüştür. İzmir’in kızı, o günden sonra İzmir’den başka hiç bir şeyi düşünmez olur. İhsan’da yırtıcı bir savaş başlamıştır. Dışından düşmanla içinden kendi kendisiyle savaşmaktadır. İhsan, Sakarya Savaşı sıraasında bir saldırı sırasında, tırmandığı tepenin en yüksek noktasında bir makineli ateşiyle vvrulur, Peyami’nin kolları arasında hayatını kaybeder. Hemşire Ayşe de bu saldırı sırasında vurulanlar arasındadır. Peyami br seyde içinde bir asker kaputu altında onu bulur. Hemşire gömleği kana bulanmıştır. Sol kaşının üzerinden iri bir yara almıştır. Ayşe’nnin şehit oluşu hazindir. Sıhhiye bölüğünde çalışırken komutanın şehit oluşu haberi gelince dayanamamış, fırlamış, ileri, en ileri hatta kadar koşmuştur. Peşinden koşanlar onu yakalayamamıştır. Tam o sırada bir top mermisi parçasının isbetiyle vurulmuştur.
Peyami Ayşe’yi de İhsan’ı da Gökçepınar’da yan yana gömdürür. Niyeti İzmir’e en önde girip, bunu Gökçepınar’da yatan Ayşe’ye anlatmaktır. Çünkü Peyami’ye göre Ayşe hiç kimseyi sevmemiştir. Onun seveceği insan İzmir’e ilk girecek olandır. Tekrar cepheye dönen Peyami’de bir top mermisi ile vurulur ve iki bacağını da kaybeder. Cemal de şehit düşer.
Peyami’nin hatıra defteri burada biter. Romanın sonuna eklenen bir nottan anladığımıza göre kafasından kurşun çıkarılırken ameliyat sırasında Peyami ölmüştür. Cebeci Hastanesi’nin iki doktoru bu konuda konuşurlar. Yedek asteğmen Peyami Efendi’nin kağıtları incelenmiştir. Ne İhsan adında bir alay komutanı bulunmuştur. Ne de Ayşe adında bir hemşire. Peyami’nin akrabası da bulunmamıştır. Bu nedenle iki doktor, hatıra defterindeki olayların kafasına kurşun girmesinden ileri gelen hayaller olduğuna karar verirler.
Kısaca Özeti:
İzmir’in işgalinde Yunanlıların, kocasını ve oğlunu öldürmeleri üzerine önce İstanbul’a gelen ve sahip olduğu Türklük şuuru ve mücadele azmiyle İstanbullu gençlerin bilinçlenmesini sağlayan Ayşe’nin uyandırdığı heyecana kapılan subaylar Anadolu’ya geçerler. Çeteler düşmanla savaşmaktadır. Bu savaşta Ayşe hasta bakıcı Peyami ise çeviricidir.
Ayşe kendisini seven ve evlenme teklif eden İhsan’a cevabını ancak İzmir alındıktan sonra vereceğini söyler. Peyami ise sevgisini Ayşe’ye açıklayamamaktadır. Cephede İhsan şehit düşer, Ayşe de ileri hatlar giderek orada can verir. Peyami ise kafasına aldığı kurşunla hastahanede ölür.
Peyami’nin ölümünden sonra doktorlar Peyami’nin notlarını araştırarak Ayşe adında birisinin kolorduda görev yapmadığını ve İhsan isminde birinin de alay komutanı olmadığını fark etmişlerdir.
Ayşe kendisini seven ve evlenme teklif eden İhsan’a cevabını ancak İzmir alındıktan sonra vereceğini söyler. Peyami ise sevgisini Ayşe’ye açıklayamamaktadır. Cephede İhsan şehit düşer, Ayşe de ileri hatlar giderek orada can verir. Peyami ise kafasına aldığı kurşunla hastahanede ölür.
Peyami’nin ölümünden sonra doktorlar Peyami’nin notlarını araştırarak Ayşe adında birisinin kolorduda görev yapmadığını ve İhsan isminde birinin de alay komutanı olmadığını fark etmişlerdir.
Kitabın Kahramanları, Kişiler :
Peyami: Romanda anlatılan olayları hatıra defterinden öğrendiğimiz bir hariciye memuru. Ayşe’ye duyduğu aşk yüzünden olaylara karışan ve kendini bir anda Milli Mücadele’nin içinde bulan genç. İzmir’in işgali sırasında cephede çevirici olarak görev yapar. Dışişleri memurudur. Ayşe’yi çok sever. Aynı zamanda çok duygusal bir kişiliğe sahiptir.
Cemal: Ayşe’nin ağabeyi. Milli Mücadele’nin önemli subaylarından biri. Daha o yıllarda cumhuriyetçi fikirlere sahip.
Ayşe: Romanda, İzmir’in ve Kurtuluşun sembolü olaarak görülen genç bir kadın. Kocası ve oğlu İzmir’in işgali sırasında Yunanlılar tarafından öldürülünce, önce İstanbul’a gelir; oradan da Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye bir hemşire olarak katılır. Cephede, ön saflarda hizmet görür. Savaş zamanında cephede hasta bakıcılık yapar. İzmir’in işgalinde milli mücadele ruhu içinde halkı bilinçlendirmeye çalışır. Çok hırslı, çekici ve hoş bir bayandır.
İhsan: Cemal’in ve Peyami’nin arkadaşı. Milli Mücadeleye ilk katılanlardan biridir. Albaylığa kadar yükselir. Ayşe’yi sevmektedir. Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarına katılır. Sakarya Savaşında şehit olur. Ayşe ile birlikte küçük bir köyün mezarlığına gömülürler. Bir subaydır. Sakarya savaşında şehit düşmüştür. Ayşe’yi çok sever ve onunla evlenmek ister.
Mehmet Çavuş: Şahsi kini dolayısıyla çeteci olmuş, Rumeli’de Bulgar çeteleri ile vuruşmuş, padişaha düşmanlığı nedeniyle Milli Mücadele’ye katılmıştır. Kezban’a aşık olunca onun ardından geçer. Kezban’ı kaçırır. Fakat Kezban’ın İhsan’ı sevmiş olmasını gururuna yediremez. Kuva-yı Milli’yeden ayrılır. Bir isyan teşebbüsü sırasında İhsan tarafından yakalanıp asılır.
Kezban: Anası ve babası Yunanlılar tarafından öldürülmüş bir köylü kızı. İhsan’ı seviyor. Ve bu aşkın çekiciliği ile onun ardından giderek Milli Mücadele’ye katılıyor. Hem kıskanç hem fedakar bir genç kız.
10 Nisan 2019 Çarşamba
Mor Salkımlı Ev (Halide Edip Adıvar) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
Kitabın Adı : Mor Salkımlı Ev
Kitabın Yazarı : Halide Edip Adıvar
Kitap Hakkında Bilgi :
Mor Salkımlı Ev, Halide Edip Adıvar'ın çocukluk günlerinden 1918 yılına kadar anılarını anlattığı kitabıdır.
Mor Salkımlı Ev, yazarın iki anı kitabından ilkidir. İkinci kitap, hayatının farklı bir döneminde kaleme aldığı ve 1918-1923 yıllarındaki anılarını içeren Türk'ün Ateşle İmtihanı'dır.
Kitap Hakkında Bilgi :
Mor Salkımlı Ev, Halide Edip Adıvar'ın çocukluk günlerinden 1918 yılına kadar anılarını anlattığı kitabıdır.
Mor Salkımlı Ev, yazarın iki anı kitabından ilkidir. İkinci kitap, hayatının farklı bir döneminde kaleme aldığı ve 1918-1923 yıllarındaki anılarını içeren Türk'ün Ateşle İmtihanı'dır.
Kitabın Özeti:
Halide Edip, 1882'de Mehmet Edip Bey'in kızı olarak Beşiktaş'ta Mor Salkımlı Ev'de dünyaya gelmiştir. Aile, çeşitli sebeplerle ara ara bu evden ayrılmakla birlikte her defasında mor salkımlı eve geri döner. Halide'nin annesi Bedrifem Hanım, o küçük yaşta iken veremden ölmüştür. Halide, onu çok az ve silik hatırlamaktadır.
Halide'nin hayatında, mor salkımlı evde 'Haminne' diye hitap ettiği anneannesinin büyük yeri olmuştur. Eyüp Sultanlı Nakiye Hanım (Haminnesi), Mevlevi, aşırı derecede merhametli, cömert, elindeki her şeyi yoksullara dağıtmaya çabalayan bir insandır. Haminne'siyle birlikte Çingene olduğu söylenen sütninesi Hatice ile de çok iyi anlaşmaktadır. Bunların dışında Halide'nin annesinin ilk evliliğinden olan Mahmure ablası onun çocukluk yıllarındaki en büyük arkadaşıdır.
Halide Edip'in zihninde, babası Mehmed Edip Bey'in de büyük bir yeri vardır. Mehmed Edip Bey, işi gereği bazı geceler sarayda kalmaktadır. Halide, annesinin ölümünden sonra çok hassaslaştığı için babasının sarayda kaldığı bir gece evde 'Babamı isterim!' diye sinir krizi geçirmiş, ev halkı mecburen küçük kızı saraya babasının yanına götürmüştür.
Bir süre sonra, Mehmed Edip Bey, bir başkasıyla evlenerek Yıldız'da bir ev tutar. Halide yeni üvey annesi ile tanışmak zorunda kalır. Önce üvey annesine ısınsa da eve ve muhite alışamaz. Mor salkımlı evi ve oradaki yakınlarını özler. Babası Mehmed Edip Bey, katı bir İngiliz terbiye usulü benimsemiştir. Halide, buna dayanamaz. Kış günlerinde, kollarını, bacaklarını açıkta bırakan lacivert ve kısa elbiseleri, yazın beyaz kıyafetleri giymekten hiç hoşlanmaz. O, sokaktaki küçük kızlar gibi renkli elbiseler giymek ister. Beslenmesi de katı İngiliz terbiye metoduna göre düzenlendiğinden şekerleme yemesine izin verilmez. Halide, bugünlerde kendini çok yalnız hisseder.
Küçük Halide, Kiria Eleni adlı bir Rum kadının işlettiği bir çocuk yuvasına verilir. Halide, buradaki tek Türk çocuğudur. Halide, Kiria Eleni'yi çok sever ve buraca bir sıcaklık hisseder. Fakat babasının evinde çektiği sıkıntı ve yalnızlık onun hastalanmasına neden olur ve babası mecburen onu mor salkımlı eve gönderir.
Mor salkımlı evde, kalabalık bir aile içinde Halide, içe kapanık bir çocuk olur. Saraylı Hanım teyzesi ona Afrika Seyahatnamesi adlı bir kitap verir. Halide, okuma zevkine ilk olarak bu kitapta ulaşır. Daha beş yaşında olmasına rağmen babası, ondaki okuma arzusunu görerek özel hoca tutar.
Halide'nin bu günlerde arka arkaya iki kız kardeşi dünyaya gelir: Nilüfer ve Nigâr. Bir süre sonra Halide'nin dayısı ve büyük babası mor salkımlı evde vefat edince aile Üsküdar'daki ibrahim Efendi Konağı'na taşınır. Halide bu evde piyano dersleri de almaya başlar. Fakat müzikte çok başarılı değildir. Ancak müziği derinden sevmektedir. Konağa gelen ve Halide'yi etkileyen kişilerden biri de Ahmet Ağa'dır. Üç yıl boyunca onlarla kalan Ahmet Ağa, Halide'ye okuması için Battal Gazi, Ebu Müslim gibi eserler verir. Halide'nin hayal gücüne büyük tesiri olur bu eserlerin. Ahmet Ağa, onu Karagöz'le de tanıştırır.
Halide'nin hayatında bir değişiklik meydana gelir. Saraylı Hanım teyzesi ile babası evlenir. Eski üvey annesi bu durumdan çok rahatsız olur. Bu karmaşayı ve hüznü yakından gören Halide ömrü boyunca çok evlilikten nefret eder. Babası huzursuzluğa son vermek için iki eşini ayrı yerlere yerleştirir ve Halide tekrar mor salkımlı evde yaşamaya başlar.
Halide yaşı büyütülerek Üsküdar Amerikan Kız Kolej'ine gönderilir. Bu okulda çok şey öğrenen Halide evinde Rıza Tevfik'ten de ders almaktadır. Rıza Tevfik, ona mistisizmi ve folkloru tanıtmıştır. 1899'da tekrar Amerikan Kız Kolej'ine devam eder. Burada din üzerine düşünmeye başlar ve kolejin kütüphanesinde Hristiyanlığı araştırır. Sonuçta Hristiyanlığın çok tahrip olduğu kanısına varır.
1900'de matematik dersinde yetersiz olduğunu fark eden Halide, babasından özel hoca tutmasını ister. Dönemin ünlü matemetikçi ve pozitivisti Salih Zeki Aktay hocası olur. Salih Zeki, Halide'nin fikir dünyasına çok tesir eder. 1901'de ilk Türk kızı olarak koleji bitiren Halide kendisinden yaşça büyük Salih Zeki ile evlenir. Mutlu bir evlilikleri olur. Birlikte çalışmalar yapmaktadırlar. 1903'de ilk oğlu, on altı ay sonra da ikinci oğlu dünyaya gelir. Halide Edip, çocukları ile ilgilenirken çalışmalarına devam etmektedir.
1908'de Meşrutiyetin ilanı onu derinden etkiler. İstanbul'a iner ve Tevfik Fikret'in başyazarlığını yaptığı Tanin gazetesinde yazmaya başlar. Meşrutiyet'in rahat dönemi bitmeye başlayınca Halide Edip, serbest kadın fikirleri yüzünden tehdit edilir. Ama o, farklı dergilerde kadın haklan ile ilgili fikirlerini yazmaya devam eder. Bu arada İngiliz gazeteci İsabel Fry ile tanışır.
1909'un 31 Mart'ında siyasi karışıklık son haddine varır. Tanin matbaası basılarak tahrip edilmiştir. Halide Edip de kara listededir. Bu yüzden bir süre Amerikan Kız Kolejî'nde saklanmak zorunda kalır. Tehlike artınca iki oğlu ile birlikte zorlu bir vapur yolculuğu ile Mısır'a gider. Isabel Fry'in daveti üzerine İngiltere'ye gider. Orada entelektüel bir çevre tarafından takip edildiğini ve tanındığını görünce çok sevinir.
1909'da İstanbul'a döndükten sonra roman çalışmalarına devam eder ve Heyula, Raik'in Annesi'ni, yayınlar. Pedagojik mevzularla ilgilenmektedir. Darülmuallimat'da ve İdadi'de beş yıl öğretmenlik yapar.
1910'da onu üzen bir olay olur. Kocası Salih Zeki bir kadınla daha evlenmek istemektedir. Halide buna müsaade etmez. Dokuz senelik evlilikleri bu yüzden sona erer. Babasının Fazlıpaşa Yokuşu'nda tuttuğu eve gider. Orada uzun bir hastalık geçirir. Bu hastalık süresince manevi hisleri artar.
1910-1912 yılları arasında Türk Ocağı'na girer. Milliyetçilik fikirlerinden etkilenir. Bazı farklılıklar dolayısıyla bir süre sonra Ziya Gökalp ile yolları ayrılır. 1912'de Balkan Muharebesi patlak verince Halide, Tealii Nisvan Cemiyeti'nin faaliyetlerine katılır. Bir hastanede gönüllü olarak çalışır. Memleketi yakından tanıma fırsatı bulur. 1913'de Balkan Savaşı son bulur.
Halide Edip, öğretmenlikten istifa eder. Kız Mektepleri Umumi Müfettişliğine getirilir. Bu görevi dolayısıyla İstanbul'un arka mahallerindeki fakir insanların hayatını yakından görme fırsatı elde eder. 1914'de I. Dünya Savaşı çıktığında aynı görevi sürdürmektedir. 1916'da Cemal Paşa'nın daveti üzerine maarifçi olarak Lübnan'a gider. Buralarda mektep açma faaliyetlerini üstlenmesi için görevlendirilmiştir. Günde 16 saat çalışmaktadır.
1917'de Adnan Adıvar'la evlenir. Tatil için Türkiye'ye gelirler. Lübnan'a tekrar döndüklerinde orada Kenan Çobanları'nı yayınlar. Bu eser bestelenerek opera şeklinde defalarca temsil edilir. Mart ayında okullar kapanınca Halide Edip tekrar İstanbul'a döner.
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili ve Kişiler
Kitabın Adı : Sinekli Bakkal
Kitabın Yazarı : Halide Edip Adıvar
Kitap Hakkında Bilgi :
Halide Edip Adıvar’ın romanı 1936 yılında yazılmıştır.
Romanın olay çatısını, Sinekli Bakkal mahallesinde bakkallık yapan Karagözcü Kız Tevfik’in imamın kızıyla evlenişi, karısıyla geçinemeyip ayrılışı ve karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülüşü, kızları Rabia’nın imam dedesince yetiştirilip ünlü bir hafız oluşu, sürgünden dönen babasıyla yaşamaya başlaması oluşturur.
Mevlevi Vehbi Dede’den musiki dersleri de alan Rabia İtalyan piyanist Peregrini’ye âşık olacak, Genç Türkler’e yardım eden Kız Tevfik yeniden sürgüne gönderilecektir. Müslüman olan Peregrini’yle Rabia’nın evlenişi ise bir bakıma romanda savunulan görüşlerin doğrulanmasıdır. Tasavvufi mistisizmiyle Rabia Doğu’yu, Peregrini de akılcı Batı’yı simgeler. Kurtuluş, ikisinin birleşimindedir.
İlkin “The Clown and his Daughter” (Soytarı ve Kızı) adıyla İngilizcesi yayımlanan (1935) romanın Türkçesi bir yıl sonra basılmıştır. İki yayım arasındaki farklılıklar (üslup, biçim, yazarın amacı) romanın bir dilden öteki dile doğrudan çeviri olmayıp İngiliz ve Türk okurları için ayrı ayrı kurgulandığını göstermektedir. CHP Roman Yanşması’nda birincilik kazanan (1942) yapıt, filme alındı, TV’ye de uyarlandı.
Roman Hakkında Değerlendirme
Adıvar'ın bu kitabıyla yeni bir aşamaya vardığını, sanatında ileri bir adım attığını görürüz. Daha önceki yapıtlarının bireysel konularını, dar sınırlarını aşarak topluma ve sorunlarına felsefi bir açıdan bakmaya çalıştığı bir roman bu. Adıvar ilk romanlarında, kafasındaki bir kadın kahramandan çıkar yola. Yapıtın yazılmasının nedeni bu kadın imgesi olduğundan, olay örgüsü kadının merkez olduğu aşk ilişkilerine bağlı olarak gelişirken, romanın öğeleri onun kişiliğini belirtmek için kullanılır. İstanbul'da II. Abdülhamit dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu çizen Sinekli Bakkal’ın olay örgüsü ise topluma yayılarak genişler ve siyasal toplumsal, dinsel sorunlarla, örülmüş olarak gelişir.
Rabia önceki kahramanlardan izler taşımakla birlikte ne merkezidir Sinekli Bakkal’ın ne de yazılmasının nedeni. Tersine bazı sorunların ele alınması için bir araç da olur zaman zaman. İlk romanların kişileri yaşadıkları toplum çevresinden soyutlanmış izlenimini verecek kadar bireysel hayatlarını yaşarlar; Sinekli Bakkal’da ise kişiler belli bir toplumun kişileridir ve sevinçleri, acıları o dönemin tarihsel ve toplumsal koşullarından soyutlanmış değildir.
Tekrar tekrar basılan Sinekli Bakkal’ın, okuru en çok çeken yönü de herhalde II. Abdülhamit döneminin İstanbul’unu her zümreden insana yer vererek anlatmasıdır. Fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle.
Ahmet Hamdi Tanpınar: “Kitabın asıl güzel ve büyük tarafı, yerli olması, bize ait şeylerle dolu olması ve cemiyet hayatımızın çok mühim bir dönüm yerinde, ondan kesilmiş bir makta gibi canlı, vazıh ve türlü maniyerden uzak bir aynası olmasıdır.”diyor.
Ne var ki Adıvar bir dönemi yansıtmakla yetinmiyor; amacı belli bir tarih dönemindeki yaşamı canlandırmak değil yalnızca. Aynı zamanda bu insanların yaşamı dolayısıyla genel bazı siyasal ve toplumsal sorunlarla ilgili düşüncelerini anlatmak. Bundan ötürü romana koyduğu çeşitli çevrelerin bir işlevi de belli değerleri temsil etmektir.
Sinekli Bakkal mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk sınıfını; Hilmi ve arkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise yozlaşmış yönetici sınıfı temsil eder. Güzel sesli Rabia'nın hafız olarak bütün bu çevrelere girebilmesi sayesinde bu çevreler bir olay örgüsü etrafında toplanır ve yerlerini alırlar. (Berna MORAN)
Kitabın Özeti :
Sinekli Bakkal, Abdulhamit devri İstanbul'unun kenar mahallelerinden birisidir. Bir geçitten çok bir toplantı yeri gibidir. Bu sokakta oturanlardan biri mahalle imamıdır. Onun kızı, Emine ise babasının istemesine rağmen "Kız Tevfik" denilen bir halk sanatçısı ile evlenir. Tevfik; orta oyunu, karagöz gibi şeylerle vakit geçirir. Ayrıca Emine ve Tevfik'le birlikte, sokaktaki İstanbul bakkaliyesini işletmektedir. Bir süre sonra Tevfik ile Emine anlaşamazlar ve ayrılırlar. Tevfik yaptığı şaklabanlıklar yüzünden sürülür. Ancak Emine hamiledir, ve inadını ve iradesini annesinden, yeteneklerini ise babasından olan bir Rabia isimli bir kızları dünyaya gelir . Emine'nin Babası Rabia'nın dedesi olan imam ise Rabia'yı biraz büyüyünce hafız yapar. Mahallenin bir de kibar konağı vardır: "Selim Paşa Konağı". Bu konak başlı başına bir alemdir. Selim Paşa'nın hanımı dünyanın tadına varmış, yaşlandıkça ölüm korkularına kapılmıştır, teselliyi nerede bulacağını şaşırmış bir kadındır. Selim Paşa ise Padişahın dostlarından ve Zaptiye Nazırı idi. Oğlu Hilmi ise babasının aksine Jön Türklerle ilgisi olan bir ihtilalcidir. Büyüklük peşinde bir hayal adamı. Konağa giren - çıkan pek çoktur. Peregrini adında ki bir İtalyan piyanist Vehbi Dede adında bir Mevlevî bunların başlıcaları arasındadır.
Rabia mevlit ve kuran okumaktaki şöhreti ile Selim Paşa konağına kapılanır. Peregrini'yi orada tanır. Vehbi dededen musiki dersleri, alır. Rabia biraz büyüdüğünde Hiç görmediği babası Tevfik sürgünden dönmüştür. Rabia annesi ile babası arasında tercih yapmak zorunda kalmış ve Babası Tevfik'i seçmiştir. Bunun üzerine Emine Rabia'ya çok kızmış her namazdan sonra beddua etmeye başlamıştır. Rabia Babasına bakkalda ve karagöz oyunlarında yardım etmekte Mahallenin cücesi olan Rakım Amcası ile beraber hep beraber güzel vakit geçirmektedir. Lakin Tevfik'in kadın kılığına girip Selim Paşanın oğlu Hilmi için Fransa'dan gelen yabancı evrakları feslilerin giremeyeceği Fransız Postanesine gidip alması esnasında yakalanması ile, Tevfik, zaptiye dairesinde "göz patlatan Hakkı" adında ki zorbanın sıkı işkenceleri ile sorguya çekilmiştir. Gene de Hilmi'nin adını vermez sürgüne yollanır. İş anlaşıldığı için Paşanın oğlu Hilmi de Selim Paşanın emri ile sürgüne Şama sürülecektir.
Tevfik yokken Rabia Rakım Amcanın yardımı ile dükkanı idare eder. Vehbi Dede ve Peregrini de kendisine arkadaşlık ederler. Ama babası sürgüne yollandığından sonra bir daha Selim paşa konağına ayak basmaz. Konakta pek sevdiği bir Cariye vardır: Kanarya Hanım. Çerkez asıllı olan Kanarya Hanım da aslında evlenip çırak çıkmıştır.
Rabia, Ramazanlarda camileri gezer mukabele okur ara sıra mevlitlere çağrılır. Şehzade Nihat Efendisinin yalısında da Mevlit okumaya davet edilir. Rabia yalıya gittiğinde iç salonun kapıları açılarak sinekli bakkal mescidinin büyük bir toplantı yeri haline getirildiğini görür. Renkli Papatya başlarına benzeyen yüzlerce başörtülü kadın dinleyicisi vardır. Bu duygulu kalabalığa yanık ve dokunaklı sesi ile mevlit okuduktan sonra salonun sonunda çok güzel bir mermer heykele benzeyen sarışın bir kadın görür. Bu kanarya Hanımdır. İki eski dost çığlık çığlığa birbirlerinin boynuna atılırlar.
Peregrini Rabia'nın okuduğu mevlide hayrandır. Karakterine, olgunluğuna hayrandır. Sonunda , tasarısını Vehbi dedeye açar. Onunda uygun bulması üzerine Rabia ile evlenmek için dinini değiştirir. Osman adını alır. Vehbi dede de, onu kızı gibi sevmektedir. Yani Rabia da güzelliği bulan Tanrı sevgisi...
İmam da Emine de öldüğünden Osman'la Rabia Evi onarırlar. Dükkanın üstüne yerleşirler. Rabia'nın gebeliği çok sıkıntılı geçer. Sonunda İstanbul'da ilk defa yapılan bir sezeryan ameliyatı ile kurtulur. Bir oğlu olur. Bu mutlu olayı izleyen yıllarda 1908 meşrutiyeti gelir. Sürgünler yerlerine dönerler. Geri dönenler arasında Tevfik de vardır. Rabia, Osman Rakım Amca , Mahallenin Kibar tulumbacısı, Sabit Beyağabey, Bütün sinekli bakkal onu karşılamaya giderler. Vakti ile Padişah haini diye sille tokat İstanbul'dan sürülenlerin hepsi, şimdi birer Hürriyet kahramanı olarak dönmektedir.
Tevfik'in bu siyasi görüşlerle ilişiği yoktur. Vapur rıhtımına yanaşıpta sürgünler çıkınca karşılama törenleri başlar. Sabit Beyağabey bir emir verince sinekli bakkal takımı Tevfik'in bile ürkütüp saklanacak yer aratan bir coşku ile gösterilerine başlar. Sinekli bakkal delikanlıları Şişmanca bir adamı omuzlarına alırlar. Tevfik'in mahalleye dönüşü dolası ile ateşli bir hürriyet nutku çeken bu adamı Tevfik hemen tanır. Bu zaptiye dairesinde kendine işkence eden göz patlatan Muzafferdir. Vehbi Dede ile Osman Tevfik'in Koluna girer ve ona bir torunu olduğunu haber verirler.
Romanda Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi:
Rabia: Romanın asıl kahramanı: İlhâmi İmamın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı "Rabia"dır. Rabia, Yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve "İdeal Türk kadını nasıl olmalı?" sorusunun cevabı olan kişidir. Rabia'nın kişiliğinin oluşmasında babasından çok dedesinin etkili olmuştur. Kendisi İmam olduğu için torunu hafız yaparak İslami bilgilerle donanmasını sağlamıştır. Paşanın konağına gitmesi ile Rabia'nın kişiliğinin değişiminde en büyük etkiyi görülüyor. Dedesinin yanında her zaman cehennemden bahsedilerek büyüyen Rabia konağın ortamını görünce geleneklerine bağlı, ancak batı eğilimli bir karakter ortaya çıkıyor. İki ayrı ruh ikliminde yetişmiş olduğu Peregrini yani Osman'la evlenmesi ile de bunu gösteriyor.
Kız Tevfik: Daima şen şakrak, orta oyununda usta, yakışıklı ve çok düzensiz bir kimlikte anlatılıyor.
Vehbi Dede: Konakta Rabia'ya ders veren bir Mevlevî derviş olarak bize aktarılan Vehbi Dede, her zaman teselli edici teskin edici mizacı ile Rabia'nın dedesinden çok farklı olarak Ruh okşayıcı bir alim olarak anlatılıyor.
Peregrini (Osman): Annesinin tavsiyesiyle eskiden papaz olan Peregrini daha sonra her hangi bir dine bağımlı olmaksızın yaşamış bir müzik hocası. Türkçe'yi çok iyi konuşan bu adam dinsiz olmasına rağmen Vehbi Dede gibi dinine bağlı insanlara saygı duymuştur. Rabia ile evlenmek için dinini değiştirerek Osman ismini almıştır.
Selim Paşa: Eski Dahiliye Nazır, padişaha son derece bağlı bir mizaç ortaya sürmüştür. Öyle ki kendi oğlunu bile gözünü kırpmadan ve elinde kesin delil olmadan sürebilmiştir. Ama diğer taraftan Rabia'ya karşı hep şefkatli olmuş ve iyi davranmıştır.
Emine: Rabia'nın annesidir. Önceleri Rabia'yı çok sevmiş ancak sürgünden dönen babasını kendisine tercih edince, elinden gelse Rabia'nın boğazına sarılmak istemiştir. Elini öpmek için gelen kızını kovmuştur.
İlhamî İmam: Rabia'nın büyük Babası, mahalleliye devamlı cehennemden bahseden bir imam.
Bilal; Rabia ile evlenmek isteyen bir genç,
Kitap Hakkında Bilgi :
Halide Edip Adıvar’ın romanı 1936 yılında yazılmıştır.
Romanın olay çatısını, Sinekli Bakkal mahallesinde bakkallık yapan Karagözcü Kız Tevfik’in imamın kızıyla evlenişi, karısıyla geçinemeyip ayrılışı ve karısının taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülüşü, kızları Rabia’nın imam dedesince yetiştirilip ünlü bir hafız oluşu, sürgünden dönen babasıyla yaşamaya başlaması oluşturur.
Mevlevi Vehbi Dede’den musiki dersleri de alan Rabia İtalyan piyanist Peregrini’ye âşık olacak, Genç Türkler’e yardım eden Kız Tevfik yeniden sürgüne gönderilecektir. Müslüman olan Peregrini’yle Rabia’nın evlenişi ise bir bakıma romanda savunulan görüşlerin doğrulanmasıdır. Tasavvufi mistisizmiyle Rabia Doğu’yu, Peregrini de akılcı Batı’yı simgeler. Kurtuluş, ikisinin birleşimindedir.
İlkin “The Clown and his Daughter” (Soytarı ve Kızı) adıyla İngilizcesi yayımlanan (1935) romanın Türkçesi bir yıl sonra basılmıştır. İki yayım arasındaki farklılıklar (üslup, biçim, yazarın amacı) romanın bir dilden öteki dile doğrudan çeviri olmayıp İngiliz ve Türk okurları için ayrı ayrı kurgulandığını göstermektedir. CHP Roman Yanşması’nda birincilik kazanan (1942) yapıt, filme alındı, TV’ye de uyarlandı.
Roman Hakkında Değerlendirme
Adıvar'ın bu kitabıyla yeni bir aşamaya vardığını, sanatında ileri bir adım attığını görürüz. Daha önceki yapıtlarının bireysel konularını, dar sınırlarını aşarak topluma ve sorunlarına felsefi bir açıdan bakmaya çalıştığı bir roman bu. Adıvar ilk romanlarında, kafasındaki bir kadın kahramandan çıkar yola. Yapıtın yazılmasının nedeni bu kadın imgesi olduğundan, olay örgüsü kadının merkez olduğu aşk ilişkilerine bağlı olarak gelişirken, romanın öğeleri onun kişiliğini belirtmek için kullanılır. İstanbul'da II. Abdülhamit dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu çizen Sinekli Bakkal’ın olay örgüsü ise topluma yayılarak genişler ve siyasal toplumsal, dinsel sorunlarla, örülmüş olarak gelişir.
Rabia önceki kahramanlardan izler taşımakla birlikte ne merkezidir Sinekli Bakkal’ın ne de yazılmasının nedeni. Tersine bazı sorunların ele alınması için bir araç da olur zaman zaman. İlk romanların kişileri yaşadıkları toplum çevresinden soyutlanmış izlenimini verecek kadar bireysel hayatlarını yaşarlar; Sinekli Bakkal’da ise kişiler belli bir toplumun kişileridir ve sevinçleri, acıları o dönemin tarihsel ve toplumsal koşullarından soyutlanmış değildir.
Tekrar tekrar basılan Sinekli Bakkal’ın, okuru en çok çeken yönü de herhalde II. Abdülhamit döneminin İstanbul’unu her zümreden insana yer vererek anlatmasıdır. Fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle.
Ahmet Hamdi Tanpınar: “Kitabın asıl güzel ve büyük tarafı, yerli olması, bize ait şeylerle dolu olması ve cemiyet hayatımızın çok mühim bir dönüm yerinde, ondan kesilmiş bir makta gibi canlı, vazıh ve türlü maniyerden uzak bir aynası olmasıdır.”diyor.
Ne var ki Adıvar bir dönemi yansıtmakla yetinmiyor; amacı belli bir tarih dönemindeki yaşamı canlandırmak değil yalnızca. Aynı zamanda bu insanların yaşamı dolayısıyla genel bazı siyasal ve toplumsal sorunlarla ilgili düşüncelerini anlatmak. Bundan ötürü romana koyduğu çeşitli çevrelerin bir işlevi de belli değerleri temsil etmektir.
Sinekli Bakkal mahallesi gelenekleri ve insancıl değerleri sürdüren halk sınıfını; Hilmi ve arkadaşları devrimci aydınları; saray çevresi ise yozlaşmış yönetici sınıfı temsil eder. Güzel sesli Rabia'nın hafız olarak bütün bu çevrelere girebilmesi sayesinde bu çevreler bir olay örgüsü etrafında toplanır ve yerlerini alırlar. (Berna MORAN)
Kitabın Özeti :
Sinekli Bakkal, Abdulhamit devri İstanbul'unun kenar mahallelerinden birisidir. Bir geçitten çok bir toplantı yeri gibidir. Bu sokakta oturanlardan biri mahalle imamıdır. Onun kızı, Emine ise babasının istemesine rağmen "Kız Tevfik" denilen bir halk sanatçısı ile evlenir. Tevfik; orta oyunu, karagöz gibi şeylerle vakit geçirir. Ayrıca Emine ve Tevfik'le birlikte, sokaktaki İstanbul bakkaliyesini işletmektedir. Bir süre sonra Tevfik ile Emine anlaşamazlar ve ayrılırlar. Tevfik yaptığı şaklabanlıklar yüzünden sürülür. Ancak Emine hamiledir, ve inadını ve iradesini annesinden, yeteneklerini ise babasından olan bir Rabia isimli bir kızları dünyaya gelir . Emine'nin Babası Rabia'nın dedesi olan imam ise Rabia'yı biraz büyüyünce hafız yapar. Mahallenin bir de kibar konağı vardır: "Selim Paşa Konağı". Bu konak başlı başına bir alemdir. Selim Paşa'nın hanımı dünyanın tadına varmış, yaşlandıkça ölüm korkularına kapılmıştır, teselliyi nerede bulacağını şaşırmış bir kadındır. Selim Paşa ise Padişahın dostlarından ve Zaptiye Nazırı idi. Oğlu Hilmi ise babasının aksine Jön Türklerle ilgisi olan bir ihtilalcidir. Büyüklük peşinde bir hayal adamı. Konağa giren - çıkan pek çoktur. Peregrini adında ki bir İtalyan piyanist Vehbi Dede adında bir Mevlevî bunların başlıcaları arasındadır.
Rabia mevlit ve kuran okumaktaki şöhreti ile Selim Paşa konağına kapılanır. Peregrini'yi orada tanır. Vehbi dededen musiki dersleri, alır. Rabia biraz büyüdüğünde Hiç görmediği babası Tevfik sürgünden dönmüştür. Rabia annesi ile babası arasında tercih yapmak zorunda kalmış ve Babası Tevfik'i seçmiştir. Bunun üzerine Emine Rabia'ya çok kızmış her namazdan sonra beddua etmeye başlamıştır. Rabia Babasına bakkalda ve karagöz oyunlarında yardım etmekte Mahallenin cücesi olan Rakım Amcası ile beraber hep beraber güzel vakit geçirmektedir. Lakin Tevfik'in kadın kılığına girip Selim Paşanın oğlu Hilmi için Fransa'dan gelen yabancı evrakları feslilerin giremeyeceği Fransız Postanesine gidip alması esnasında yakalanması ile, Tevfik, zaptiye dairesinde "göz patlatan Hakkı" adında ki zorbanın sıkı işkenceleri ile sorguya çekilmiştir. Gene de Hilmi'nin adını vermez sürgüne yollanır. İş anlaşıldığı için Paşanın oğlu Hilmi de Selim Paşanın emri ile sürgüne Şama sürülecektir.
Tevfik yokken Rabia Rakım Amcanın yardımı ile dükkanı idare eder. Vehbi Dede ve Peregrini de kendisine arkadaşlık ederler. Ama babası sürgüne yollandığından sonra bir daha Selim paşa konağına ayak basmaz. Konakta pek sevdiği bir Cariye vardır: Kanarya Hanım. Çerkez asıllı olan Kanarya Hanım da aslında evlenip çırak çıkmıştır.
Rabia, Ramazanlarda camileri gezer mukabele okur ara sıra mevlitlere çağrılır. Şehzade Nihat Efendisinin yalısında da Mevlit okumaya davet edilir. Rabia yalıya gittiğinde iç salonun kapıları açılarak sinekli bakkal mescidinin büyük bir toplantı yeri haline getirildiğini görür. Renkli Papatya başlarına benzeyen yüzlerce başörtülü kadın dinleyicisi vardır. Bu duygulu kalabalığa yanık ve dokunaklı sesi ile mevlit okuduktan sonra salonun sonunda çok güzel bir mermer heykele benzeyen sarışın bir kadın görür. Bu kanarya Hanımdır. İki eski dost çığlık çığlığa birbirlerinin boynuna atılırlar.
Peregrini Rabia'nın okuduğu mevlide hayrandır. Karakterine, olgunluğuna hayrandır. Sonunda , tasarısını Vehbi dedeye açar. Onunda uygun bulması üzerine Rabia ile evlenmek için dinini değiştirir. Osman adını alır. Vehbi dede de, onu kızı gibi sevmektedir. Yani Rabia da güzelliği bulan Tanrı sevgisi...
İmam da Emine de öldüğünden Osman'la Rabia Evi onarırlar. Dükkanın üstüne yerleşirler. Rabia'nın gebeliği çok sıkıntılı geçer. Sonunda İstanbul'da ilk defa yapılan bir sezeryan ameliyatı ile kurtulur. Bir oğlu olur. Bu mutlu olayı izleyen yıllarda 1908 meşrutiyeti gelir. Sürgünler yerlerine dönerler. Geri dönenler arasında Tevfik de vardır. Rabia, Osman Rakım Amca , Mahallenin Kibar tulumbacısı, Sabit Beyağabey, Bütün sinekli bakkal onu karşılamaya giderler. Vakti ile Padişah haini diye sille tokat İstanbul'dan sürülenlerin hepsi, şimdi birer Hürriyet kahramanı olarak dönmektedir.
Tevfik'in bu siyasi görüşlerle ilişiği yoktur. Vapur rıhtımına yanaşıpta sürgünler çıkınca karşılama törenleri başlar. Sabit Beyağabey bir emir verince sinekli bakkal takımı Tevfik'in bile ürkütüp saklanacak yer aratan bir coşku ile gösterilerine başlar. Sinekli bakkal delikanlıları Şişmanca bir adamı omuzlarına alırlar. Tevfik'in mahalleye dönüşü dolası ile ateşli bir hürriyet nutku çeken bu adamı Tevfik hemen tanır. Bu zaptiye dairesinde kendine işkence eden göz patlatan Muzafferdir. Vehbi Dede ile Osman Tevfik'in Koluna girer ve ona bir torunu olduğunu haber verirler.
Romanda Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi:
Rabia: Romanın asıl kahramanı: İlhâmi İmamın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı "Rabia"dır. Rabia, Yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve "İdeal Türk kadını nasıl olmalı?" sorusunun cevabı olan kişidir. Rabia'nın kişiliğinin oluşmasında babasından çok dedesinin etkili olmuştur. Kendisi İmam olduğu için torunu hafız yaparak İslami bilgilerle donanmasını sağlamıştır. Paşanın konağına gitmesi ile Rabia'nın kişiliğinin değişiminde en büyük etkiyi görülüyor. Dedesinin yanında her zaman cehennemden bahsedilerek büyüyen Rabia konağın ortamını görünce geleneklerine bağlı, ancak batı eğilimli bir karakter ortaya çıkıyor. İki ayrı ruh ikliminde yetişmiş olduğu Peregrini yani Osman'la evlenmesi ile de bunu gösteriyor.
Kız Tevfik: Daima şen şakrak, orta oyununda usta, yakışıklı ve çok düzensiz bir kimlikte anlatılıyor.
Vehbi Dede: Konakta Rabia'ya ders veren bir Mevlevî derviş olarak bize aktarılan Vehbi Dede, her zaman teselli edici teskin edici mizacı ile Rabia'nın dedesinden çok farklı olarak Ruh okşayıcı bir alim olarak anlatılıyor.
Peregrini (Osman): Annesinin tavsiyesiyle eskiden papaz olan Peregrini daha sonra her hangi bir dine bağımlı olmaksızın yaşamış bir müzik hocası. Türkçe'yi çok iyi konuşan bu adam dinsiz olmasına rağmen Vehbi Dede gibi dinine bağlı insanlara saygı duymuştur. Rabia ile evlenmek için dinini değiştirerek Osman ismini almıştır.
Selim Paşa: Eski Dahiliye Nazır, padişaha son derece bağlı bir mizaç ortaya sürmüştür. Öyle ki kendi oğlunu bile gözünü kırpmadan ve elinde kesin delil olmadan sürebilmiştir. Ama diğer taraftan Rabia'ya karşı hep şefkatli olmuş ve iyi davranmıştır.
Emine: Rabia'nın annesidir. Önceleri Rabia'yı çok sevmiş ancak sürgünden dönen babasını kendisine tercih edince, elinden gelse Rabia'nın boğazına sarılmak istemiştir. Elini öpmek için gelen kızını kovmuştur.
İlhamî İmam: Rabia'nın büyük Babası, mahalleliye devamlı cehennemden bahseden bir imam.
Bilal; Rabia ile evlenmek isteyen bir genç,
Rıfat Amca; mahallenin cücesi,
Pembe; Rabia'nın hizmetini yürüten beraber yaşadığı çingene,
Hilmi; Selim Paşanın Jön Türk oğlu,
Sabiha Hanım; Selim Paşanın Hanımı,
Kanarya Hanım; Köşkte ki bir Çerkez kızı.
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...
30 Mart 2019 Cumartesi
Türk’ün Ateşle İmtihanı (Halide Edip ADIVAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili
KİTABIN ADI : TÜRKÜN ATEŞLE İMTİHANI
KİTABIN YAZARI : HALİDE EDİP ADIVAR
KİTABIN KONUSU:
Halide Edip Adıvar’ın 1. Dünya Savaşı sonrasından, cumhuriyetin ilan edilinceye kadar geçen sürede yaşadığı anıları anlatılmaktadır.
KİTABIN ÖZETİ:
30 Ekim 1918’de İngilizler’in İstanbul’u işgal etmesiyle Türk insanının durumu yorgun, şaşkın ve canından bıkkın bir haldeydi. Yıllarca süren savaştan, sefaletten sonra bir de yurdumuzun işgal edilmesi, yani özgürlüğümüzün elimizden alınmak üzere olması Türk insanını bu hale getirmişti. İstanbul’da yaşayan, çoğunluğunu genç subayların oluşturduğu milliyetçiler, gizli dernekler kurup İtilaf Devletleri’nin toplattığı silahları Anadolu’ya kaçırmaya çalışıyor, bir yandan da memleket için kurtuluş yolları arıyorlardı. Halide Edip, bu derneklerin başkanlarına yakın biri olarak, milliyetçilerin bir araya gelip toplantı yapmak için ne büyük zahmete katlandıklarını bizzat yaşamıştır. Halk ise gazeteler sansür altında olduğundan, olan bitenden habersiz, padişahın İngilizler’le kurduğu yakınlıktan ve İngilizler’in medeni bir devlet olmasından dolayı Anadolu’yu Osmanlı Türklerine bırakacaklarını sanıyordu.
Bizi savaşa sokan ittihatçıların çoğu Meclis-i Mebusan’da vekildi ve halk bunlara tepki duyuyordu. Bunu fırsat bilen Tevfik Paşa meclisi kapatmıştı. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’i işgalinden sonra İngilizler Anadolu’ya giden bütün yolları tutmuşlar, tenha yolları da Osmanlı içindeki Hristiyan çetelerine tutturmuşlardı. Dernekler faaliyetlerine devam edemez olmuş, Halide Edip gibi milliyetçi kişiler hakkında idam kararları çıkarılmaya başlanmıştı. Özellikle Halide Edip’in Sultanahmet mitinginde söylediği, “…hükümetler düşmanımız, milletler dostumuz ve kalbimizdeki haklı isyan kuvvetimizdir.” sözü, şimşekleri kendi üzerine çekmişti.
Daha fazla İstanbul’da kalamayan milliyetçiler Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla Anadolu’ya kaçmaya başlamışlardır. Bu kaçış ikişer üçer kişilik gruplar halinde oluyordu ve çok tehlikeliydi. Milliyetçilerin güvenliğini sağlayan ve düzenli olarak silah kaçıran İzmit’teki ve Adapazarın’daki en kalabalığı 80 kişiden oluşan çeteler vardı. Bu çeteler, geceleri milliyetçileri köylerde ağırlıyor, yağmur, çamur, yorgunluk gibi zor şartları hiçe sayıyorlardı. 11 gün süren yolculuğun ardından Ankara Garı’nda Mustafa Kemal ve halk tarafından karşılanan Dr. Adnan ve Halide, o gün bir eve yerleşir ve hemen ertesi gün eski Ziraat Fakültesi binasında olan karargahta çalışmaya başlarlar. Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nden sonra yeni bir meclis kurulması zorunluluğu gündeme geldi. Bunun üzerine Mustafa Kemal her ilden ikişer milletvekili seçilip Ankara’ya gönderilmesini talep eder. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi kurulur ve Mustafa Kemal, meclis başkanı seçilir.
Bu olaya muhalefet olan Hilafet yanlılarının kurduğu ordu, meclisin kapanması için Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Bu isyanı bastırabilecek bir tek bu çeteler vardı. Mustafa Kemal bunları durdurmak için Çerkez Ethem’i görevlendirdi. İzmit’te karşılaşan bu kuvvetlerin çarpışmasından Çerkez Ethem galip geldi. Bu galibiyet çetelerin itibarını artırdı. Ali Fuat Paşa bile üniformasını çıkarıp dağlara çıkmıştı. Çeteler büyük bir kuvvet olmalarına rağmen ordunun himayesine girmeyi reddediyorlardı. İhtiyaçlarını da halktan zorla karşıladıkları için de sürekli sorun oluyorlardı.
İlk iş olan düzenli ordunun kurulması, Aralık ayının sonlarına doğru, büyük kavgalarla gerçekleştirildi. Ethem’in 3 bin kişilik ordusu, 100 makineli tüfeği ayrıca 4 topu vardı. Bu gücüne güvenerek meclise; faaliyetlerinin durdurmasını, halkı yeniden savaşa sokmamasını, İstanbul hükümetiyle işbirliği yapmasını söyleyen bir ültimatom gönderdi. Yunanlılar Bursa’ya yürümeye başlamışlardı ama Ethem’le Albay Refet, yani kardeşler savaşıyordu. Ethem düzenli odunun kuvvetlerine karşı koyamayıp kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldı. Ordumuzla 11 Ocak’ta (1.İnönü) Eskişehir’in batısında karşı karşıya gelen Yunanlılar Albay İsmet komutasında ağır bir yenilgiye uğradılar. Bundan dolayı, toplanan Londra Konferansı’na Ankara’dan da temsilcileri çağırdılar. Sevr’in bir benzeri olan bu konferanstan bir sonuç alınamamış ve Yunanlılar Afyaon’dan saldırıya geçmişlerdi. 31 Mart’ta (2.İnönü) yine bozguna uğratılan Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldılar.
Halide Edip, bu dönemde, askerlere yardım amacıyla, Hilal-i Ahmer (Kızılay) Hastahanesi’nde gönüllü hastabakıcı olarak Eskişehir’de, cephe gerisindeki bir hastahanede çalışmaya başladı. Bu arada Yunanlılar boş durmuyor İzmir’i bir silah yığınağı haline çeviriyordu. Bunda İngilizlerin Yunanistan’a yaptığı silah ve maddi desteğin büyük payı vardır. Hazırlıklarını tamalayan Yunanlılar, asker sayısı bakımından bizim 4 katımız kadar bir kuvvetle, 9 Haziranda saldırıya geçtiler. Bu saldırılara karşı koyamayan ordumuz, toparlanmak için Sakarya’nın doğusuna çekildi.
Bu geri çekilme mecliste büyük çalkantılara neden oldu. Yapılan oylamayla Mustafa Kemal başkomutan seçildi. Tekalif-I Milliye emirleri çıkartılıp ordumuzun ikmal işleri halk tarafından yapıldı. Ordunun kurulmasında en çok emeği geçen Refet Paşa durmadan çalışıyor, memleketin her tarafını arayıp, tarayıp gönüllü askerler topluyordu. Savaş başladığında 25.000 askerimiz vardı. Bunların 16.000’i şehit olmasına rağmen savaş sonunda 40.000 askerimiz vardı. Mustafa Kemal, 2 ay gibi kısa bir sürede hazırlıklarını tamamladı.
İçindeki milli duygularla sürekli dürtülen Halide, silah altına girmeye karar verdi. Mustafa Kemal’in karargahında çalışmaya başladı. Buradaki görevi, günlük zaiyat raporlarını tutmak ve yabancı gazeteleri takip edip, yabancı kamuoyunun savaşla ilgili düşüncelerini çevirip Mustafa Kemal’e iletmekti.
Ordumuzun Yunanlılara göre sayısının az olmasından dolayı güzel bir savunma planı yapıldı. 25 Ağustos’ta çarpışmalar başladı. Fedakar Türk askerleri öleceklerini bilseler bile mevzilerini terk etmeyip çarpıştılar ve mevzilerimize Yunanlıları sokmadılar. Bu savaş 22 gün sürmüş ve dünyanın en uzun süren meydan muharebesi olmuştur. 19 Eylül’de başlayan Yunan geri çekilişi 16 Eylül günü sonlanmıştı. Artık zafer bizimdi.
Mustafa Kemal’in sabahlara kadar çalıştığını yakından takip eden Halide, ona “Savaş bitti. Artık dinlenmeye çekilme vaktiniz geldi.” dediğinde sert bir tepkiyle “Asıl savaş bundan sonra başlıyor.” cevabını almıştı.
22 Eylül’de Mudanya Mütarekesi imzalanmış resmi olarak savaş galibiyetimizle bitmişti. Yunanlılar kaçarken geçtikleri köyleri yakıp yıkmışlardı. Bu savaşta onbaşı rütbesi alan Halide’nin bir görevi daha vardı. Tetkik-i Mezalim Heyeti’nin başına geçmek ve Yunanlıların verdikleri zararları tespit etmek, Anadolu insanına ettiği işkenceleri kayıtlara geçirmekti. Çok acı olayların yaşandığı Anadolu köylerinde halkın yaşadıkları anlatmakla bitmez. Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU, Yusuf AKÇURA ve bir fotoğrafçının olduğu bu heyet, çalışmalarını bitirdikten sonra Ankara’ya döner.
Döndüğünde, asker üniforması giyen küçük çocuklar, Halide’nin dikkatini çeker. Bu çocukların niçin bu şekilde giyindiklerini yanındaki yüzbaşıya sorar. Bunlar Kazım Karabekir Paşa’nın evlat edindiği, yaşları 6 ile 14 arasında değişen, aileleri savaşta ölmüş, 2 bin kadar yetim Türk çocuğu idi. Halide Edip bu örnek davranışından dolayı Kazım Paşa’yı ziyaret eder ve tebriklerini bildirir.
Halide Edip yurdumuzun düşmanlardan temizlenmesinden duyduğu huzurla eşyalarını toplayıp İstanbul’a, çocuklarının yanına, doğup büyüdüğü evine döner. Döndüğünde Mahmure ablasıyla çocukluk günlerinde olduğu gibi kucaklaşır ve içinden bir daha böyle bir savaş yaşanmamasını temenni eder.
KİTAPTAKİ KİŞİLER:
HALİDE EDİP ADIVAR: Kısa boylu, İngilizce ve Fransızca bilen, tanıştığı insanlarla çabuk kaynaşan, etkili konuşmalar yapabilen vatansever bir kadın. Hastabakıcı, gazeteci, yazar, asker, çevirmen.
ADNAN ADIVAR: İnsanlar arasındaki fikir uyuşmazlıklarını gideren, yüreği vatan sevgisiyle dolu çalışkan bir doktor. Sağlık Bakanlığı ve Meclis İkinci Başkanlığı yapmıştır.
Mahmure: Halide Edip’in evinde çalışan, ayrıca ona arkadaşlık eden bir mürebbiye.
YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
1882’de İstanbul’da doğmuş, 9 ocak 1964’te İstanbul’da ölmüştür. 1901’de Amerikan Kız Koleji’ni bitirir bitirmez Salih ZEKİ ile evlenmiş, Ayet ve Zeki adında iki oğlu dünyaya gelmiştir. Salih ZEKİ’nin ikinci defa evlenmesi nedeniyle ondan ayrılır. 1917’de ikinci eşi olan Dr. Adnan Adıvar ile evlenir. Savaş Yıllarında eşi ve Mustafa Kemal için çevirmenlik yapmış, Kızılay’da çalışmıştır. Ordudaki çalışmaları nedeniyle önce onbaşılık sonra da başçavuşluk rütbesini almıştır. Fakat o, halkın da benimsediği onbaşı rütbesini kullanmıştır.
1839’da İstanbul Üniversitesi İngiliz Edebiyatı profesörlüğüne tayin edilmiştir. 1950 yılına kadar bu görevinde kalan Halide Edip, 1950-1954 yılları arasında İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir.
Türk’ün Ateşle İmtihanı (Halide Edip ADIVAR) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı için tıklayınız...
28 Mart 2019 Perşembe
Sinekli Bakkal (Halide Edip ADIVAR) Kitap Yazılı Test Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı-1
1. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Peregrini ismini ne olarak değiştirmiştir?
A) Mehmet
B) Ali
C) Osman
D) Orhan
E) Niyazi
2. Romanın kahramanlarından Rakım’ın taklidini en iyi yaptığı hayvan nedir?
A) Aslan
B) Maymun
C) Eşek
D) Horoz
E) İnek
3. Romanın kahramanlarından İmamın Rabia’yı Tevfik’e vermek istememesinin asıl sebebi nedir?
A) Rabia’dan gelen paranın kesilmesi
B) Rabia’yı çok sevmesi
C) Rabia’yı Emine’nin kopyası olarak görmesi
D) Tevfik’i sevmemesi
E) Tevfik’in “Kız Tevfik” diye anılması
4. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanında olaylar hangi dönemde geçmektedir?
A) Cumhuriyet Dönemi
B) 2.Abdülhamit Dönemi
C) 4.Murat Dönemi
D) Milli Mücadele Dönemi
E) Lale Devri
5. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’in meddahlık yaptığı kıraathanenin adı nedir?
A) Kabasakal Kıraathanesi
B) Sohbet Kıraathanesi
C) İstanbul Kıraathanesi
D) Tophane Kıraathanesi
E) Asmalı Mescit Kıraathanesi
6. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Vehbi Dede hangi dini akımın mensubudur?
A) Bektaşilik
B) Mevlevilik
C) Alevilik
D) Gülşenilik
E) Halvetilik
7. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia ilk olarak hangi enstrümanı çalmayı öğrenmiştir?
A) Tef
B) Ud
C) Bağlama
D) Keman
E) Tanbur
8. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Hilmi Bey kendisini ne olarak tanımlar?
A) Kuvay-ı Milliyeci
B) Ümmetçi
C) Jön Türk
D) Beyefendi
E) Türkçü
9. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Sabiha Hanım’ın Padişaha hediye ettiği cariyenin adı nedir?
A) Sümbül
B) Dilaşub
C) Kanarya
D) Dilber
E) Çeşminaz
10. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Emine’nin Tevfik’ten ayrılmasının sebebi nedir?
A) Bakkalın işini aksatması
B) Emine’nin yataktaki hâlini arkadaşlarına taklit etmesi
C) Emine’nin, Tevfik’in meddahlık yapmasından utanması
D) Tevfik’in kendisini başkasıyla aldatması
E) Emine’nin gönlünü başkasına kaptırması
11. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik hangi orta oyununa Emine figürü koymuştur?
A) Bakkal Çırağı
B) Abdülhamit Han
C) Sızı
D) Harem
E) Babıali
12. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia’ya ilk eğitimi kim verdi?
A) Şemsi Efendi
B) Peregrini
C) İmam Efendi
D) Hilmi Bey
E) Galip Bey
13. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia’ya ilk talip olan kişi kimdir?
A) Bilal
B) Galip Bey
C) Hilmi Bey
D) Peregrini
E) Rakım
14. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Rabia Bilal’i kime benzetiyordu?
A) Tuzsuz Bekir
B) Karagöz
C) Hacivat
D) Pişekar
E) Beberuhi
15. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Selim Paşa’nın rütbesi nedir?
A) Sadrazam
B) Zaptiye Nazırı
C) Kaptan-ı Derya
D) Bostancıbaşı
E) Beylerbeyi
16. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Peregrini hangi şehirde doğmuştur?
A) Osasuna
B) Barcelona
C) Madrid
D) Marsilya
E) Sevilla
17. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’i yanına çağırtan kişi kimdir?
A) Muhammed Efendi
B) Zati Bey
C) Ruhi Bey
D) Selim Paşa
E) Vehbi Efendi
18. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik’i yanına çağıran Zati Bey, ondan ne istemiştir?
A) Ona para vermesini
B) Meddahlık yapmayı bırakmasını
C) Kızını ona vermesini
D) Ramazan ayında davul çalmasını
E) Mevlevi dervişi olup sema yapmasını
19. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik hangi hastalığa tutulmuştur?
A) Tifo
B) Verem
C) Zatürre
D) Kolera
E) Sıtma
20. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Zati Bey, Tevfik’e kimi örnek göstererek onu tehdit eder?
A) Fuzuli
B) Baki
C) Nef’i
D) Hallac-ı Mansur
E) Beyazıt-ı Bistami
21. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Bakkala dalıp Rabia’ya caka satmaya çalışan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Sabit Beyağabey
B) Tozkoparan Hamdi
C) Saldırgan Mehmet
D) Kafa Koparan Sadık
E) Kafasıkıyak Abdullah
22. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik ilk başta nereye sürgün edilmiştir?
A) Bursa
B) Gelibolu
C) Siirt
D) Kıbrıs
E) İskenderiye
23. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Bayram Ağa Bilal’i yetiştirmek için neden çok uğraşıyor?
A) Hiç erkek çocuğu olmadığı için
B) Onu çok sevdiği için
C) Bilal’ i kendine yakın hissettiği için
D) Onda bir ufuk gördüğü için
E) Tecrübelerini ve bilgisini aktarmak için
24. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik ikinci olarak nereye sürgün edilmiştir?
A) Rize
B) Şam
C) Halep
D) Kahire
E) Bağdat
25. Halide Edip ADIVAR’ın “Sinekli Bakkal” romanının kahramanlarından Tevfik ile Emine nerede tanışmıştır?
A) İstanbul Bakkaliyesi
B) Konak
C) Mahalle Mektebi
D) Gedikpaşa Tiyatrosu
E) Kağıthane’de
CEVAP ANAHTARI:
1-C 2-B 3-A 4-B 5-A
6-B 7-A 8-C 9-C 10-B
11-A 12-C 13-B 14-A 15-B
11-A 12-C 13-B 14-A 15-B
27 Mart 2019 Çarşamba
Türk’ün Ateşle İmtihanı (Halide Edip ADIVAR) Kitap Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarı
1. “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adlı eserin yazarı kimdir?
a) Halide Edip ADIVAR
b) Peyami SAFA
c) Reşat Nuri GÜNTEKİN
d) Refik Halit KARAY
e) Yahya Kemal BEYATLI
2. Eserin konusu nedir?
a) Hayatını, evliliğini anlatır.
b) Çocuklarıyla ilgili sıkıntılarını anlatır.
c) Dünya Savaşı’ ndan Cumhuriyet’e kadar geçen zamanı anlatır.
d) Tanzimat dönemini anlatır.
e) Günlüktür. Hayatının on gününü anlatır.
3. Eserde, Halide Edip’ in Sultanahmet’ te söylediği hangi söz çok dikkat çekmiştir?
a) Cumhuriyet istemiyoruz.
b) Hükümetler düşmanımız, milletler dostumuzdur.
c) Savaş için hazırlanın!
d) Hükümetle ters düşmemek gerekir.
e) Biz bu savaşı kazanamayız.
4. Halide Edip, nerede ve ne zaman doğmuştur?
a) İstanbul – 1882
b) İzmir – 1890
c) İstanbul – 1900
d) İzmit – 1890
e) İstanbul – 1901
5. Halide Edip’ in “Türk’ ün Ateşle İmtihanı” adlı eseriyle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
a) Sahtekâr bir insanın yaptıkları anlatılır.
b) Ülkemizin kuruluş yıllarındaki sıkıntıları anlatılır.
c) Hayatındaki komik anılara yer vermiştir.
d) Kimlik çatışmalarından bahsedilir.
e) Eğitim sistemimizdeki aksaklıktan bahsedilir.
6. Halide Edip’i esere göre nasıl tanımlarsınız?
a) Eğitimli, vatansever, gazeteci.
b) Menfaati karşısında vatanını satabilir.
c) Çalışmayı sevmeyen biri.
d) Hükümet yanlısı biri.
e) Ülkenin sömürülmesine göz yuman biri
7. Halide Edip’in “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adlı eserinin ana fikri nedir?
a) Hayatımızdaki zorluklar bizi yıldırır.
b) Yapmak istediklerimizi yapmak için savaşmalıyız.
c) Sıkıntılar insanın moralini bozabilir.
d) Risk almamaya çalışmalıyız.
e) Hayatımızdaki güçlükler bizi yıldırabilir.
8. Halide Edip, Kazım Paşa’yı neden tebrik eder?
a) Savaştaki başarısından.
b) Ülkeye yaptıklarından.
c) Askerinin onu sevmesinden.
d) Savaşta ailesi ölmüş çocukları evlat etmesinden.
e) İyi bir insan oluşundan.
9. Halide Edip’in “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adlı eserinin basım yılı kaçtır?
a) 1994
b) 1990
c) 1880
d) 1895
e) 1925
10. 22 Eylül’den sonra Halide Edip’in görevi ne olmuştur?
a) Çocuklarının yanına dönmek
b) Zayiat raporlarını tutmak
c) Tetkik- i Mezalim Heyeti’nin başına geçmek
d) Mahmure’ye bakmak
e) Silah altına girmek.
CEVAPLAR:
1-A 2-C 3-B 4-A 5-B 6-A 7-B 8-D 9-A 10-C
Türk’ün Ateşle İmtihanı (Halide Edip ADIVAR) Kitabının Özeti, Konusu, Tahlili için tıklayınız...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Site İçi Linkler
- 9. Sınıf Ders Notları
- 10. Sınıf Ders Notları
- 11. Sınıf Ders Notları
- 12. Sınıf Ders Notları
- Kitap Özetleri
- Kitap Sınavları
- Eğitim ve Teknoloji
- İngilizce - Türkçe Hikayeler
- A. Hamdi Tanpınar
- Ahmet Ümit
- Amin Maalouf
- Binbir Gece Masalları
- Cengiz Aytmatov
- Cemil Meriç
- Dan Brown
- Dede Korkut
- Dostoyevsky
- Fakir Baykurt
- H.G. Wells
- Halide E. Adıvar
- İskender Pala
- Jules Verne
- Kemalettin Tuğcu
- Mevlana Celaleddin Rumi
- Ömer Seyfettin
- Peyami Safa
- Reşat Nuri Güntekin
- Sabahattin Ali
- Stefan Zweig
- Tolstoy
- Y. Kemal Beyatlı
- Yaşar Kemal
- Ziya Gökalp